2010 galatasaray gençlerbirliği maçı ve ali sami yen'e veda

Cumartesi, Aralık 11, 2010 zaman: Cumartesi, Aralık 11, 2010






"şereftir seni sevmek, senle ağlayıp gülmek"

galibiyetler alır futbol takimlari, maglubiyetler alirlar, sevindirirler veya üzerler.. tüm bu sevinçler bir muzede üstlerine toz konsun diye kupa adıyla somutlaşırken üzüntüler unutulup gider bir sevgilinin öpücüğü ile.. tüm oyuncular, tüm takım elbiseliler gelip geçer de aynı hasret hiç bozulmaz "öyle bir an olsun ki, ben kendimi unutayim, dünyamı unutayim, gelmiş gelecek tüm kederlerimi unutayim"

şimdi maçı anlatmak, daha maçın başında gelen golden, galatasaray orta sahasının durumundan, forvetin yetersizliğinden pinonun basiretsizliğinden bahsetsem, bundan 10 sene sonra kim hatirlayacak bunları.. kim diyerek ki "arda sagdan vurdugunda recep cikartmasa maç 2-1 olacak belki maç dönecekti" diye? umrumda değil açıkcası benim. ben ali sami yen'den, bir gençler birliği maçı ile son kez galatasaray marşı duymuş stattan bahsetmek istiyorum

"yenilsen de yensen de taraftarın senle"

ne yalan söyleyeyim, bir metallica ve bir rolling stones gecesi dışında gitmedim ali sami yen'e hiç.. ve nasıl ki biz bugun "ağalar bir artemis tapınağı yapmışlar of of of dünya harikası" diye konuşuyorsak benim için de ali sami yen odur.. bir sonbahar günü oğle vakti okula gidilmeyip tvden izlenen ilk maçla tanjunun ayağının dışı ile monaco filelerine taktığı golun sahasidir ali sami yen.. einstein'in aklını durduracak bir izafiyetle zamanı durduranların mekanı.. tanju, hakan, arif, tafarel, hagi, kewell, prekazi, koseçki, ümit davala, uğur...

"14 senelik bu çile, bitsin artık bu sene, sen şampiyon olacaksın, seni sevmeyen ölsün"

bugun isterdim ki düşler tarlası filmindeki gibi tüm filintalıkları ile çıksınlar sahaya.. ince bıyıkları ile turgay şeren, kıvır kıvır saçları ile fatih terim, leylek bacaklarıyla hakan şükür, daha ektirmediği haldeki saçları ile suat, boğazlı beyaz kazağı ile arif, kaptan metin, kolunda bilekliği ile yakaları kalkık formasıyla hagi, esmer teniyle çingen arif ve kenarda gencecik delikanlı mustafa denizli ve pamuk saçlarıyla derwall..

bugun yenilmişiz veya yenmişiz ne farkeder. hiç biri silebilecek mi bu insanların yaptıklarını, o sahanın toprağı unutacak mı bu delikanlıların ağırlığını, eski açığı eski yapan bu adamların kalp atışlarıyken, dünkü cocuklar ne hakla bu stadın son maçında söküp atarsınız ki koltukları? hele ki çok değil 2 sene sonra unutulacak bir maçtaki mağlubiyet, 5 sene sonra unutulacak bir kötü gidişat için..

"hanginizin var böyle şanlı tarihi kim oynadı yarı finali, dillere destan taraftarıyla şampiyonluk yakışır sana"

yine böyle karlı bir kış gününde rotario nun çamura takılan topudur ali sami yen.. hasan şaşın tekmelediği reklam panoları, hakan şükürün tırmandığı çitlerdir.. prekazinin gölgesinde koştuğu kapalısıyla, rüzgariyla ve buzlanması nedeniyle hayrettinin önünde gol yediği kisfmet yeni açığıyla, cantonaya küfreden numaralısıyla, ve asla zamanında sarı diyemeyen eski açığı ile ali sami yen çok daha iyi bir vedayi hakediyordur.. hadi bu kadar belki oyuncuların kalıbı ama tanjunun ridvan'a "sıkmayın be abi taraftar delirdi zaten" diye seslendiği günleri yaşayan stat, son maçında koltuklarının kırılmasını hiç ama hiç haketmiyordu..

yine de son bir kez yankılandı ses kapalının yurt içi kargo çatısında:
"re re re ra ra ra gassaray gassaray cimbombom"

2010 fenerbahçe: 0 - galatasaray: 0

Pazar, Ekim 24, 2010 zaman: Pazar, Ekim 24, 2010

# diğer akdeniz ülkelerinde böyle midir emin değilim ama memleketin kocaman gündemlerinin ömrü bile 2 gün sürerken, hakimlerden, türbana, yökten yağmurlara atlarken insanların 100 senedir nispeten değişmeden oynanan bir spora gönül versi mantıklı bulunabilir.. zaten güney yarım kürede futbolun böyle şiddetli bir şekilde sevilmesinin nedenlerinden birisi de bu bence.. dünyamız o kadar hızlı değişiyor ki 22 adamin bir topu kaleye sokmasından ibaret ve asla değişmeyen bir oyuna tutunmak insanı rahatlatıyor..

işte bu tutunuşa sahip insanlar, yani futbolu yakından takip edenler galatasaray'ın hafta içinde yaşadığı değişimden haberdardilar ve hiç hoşnut değillerdi. rijkaard'in süper sağlıklı bir kanı olduğuna hem fikiriz ama galatasaray ile uyuşmuyordu.. kanamalı aslanın kanı 0+ iken rijkaard ab- gibi gelmişti ve olmamıştı işte. les adnans rijkaard'ın yerine türlü teknik direktörler aramış "çoşkun özarı yapamaz abi" konuşmaları içinde öncesinde fatih terim düşünülmüş, sonra hakan şükür gıdıklanmış ve en sonunda hagi başa getirilmişti.. hagi kulube gelir gelmez basına "bu takım çalışmamış, enkaz devraldık" açıklaması yapmak istee de dünyalar tatlısı tercümanı tarafından engellenmişti..

fenerbahçe tarafında işler nispeten iyiydi.. tek sorun rambo okan'di.. ama şunu söylemek istiyorum, bugun maçta fenerbahçe seyircisinden çok galatasaray taraftarının (taraftar ve seyirci kelimeleri bilinçli bir tercihtir) sesi çıktıysa, rambo ve gibilerin tribünden def edilmesinden değil midir? ha tabi bugun çok temiz bir maç oynanmasını da buna bağlayabiliriz.. iki ucu lazerli değnek olay..

her neyse galatasarayın bu ahval ve şeraiti içinde fenerbahçe maça banko çıkıyordu.. hatta sırf bu bankoluğa sinemaskop bir görüntü vermek, santra alanından döne döne çekim yapip "irreversal" a selam çakabilmek için digiturk örümcek kamera getiriyordu.. bir kelime bir işlem e katılsa 7 harften fazla harf içeren kelime yazamayacak fenerbahçe tribunleri bu maçta da 6 harfli "dejavu" yazını yazabiliyordu (daha öncesindeki itiat et gibi ne bileyim efendim target gibi max 7 harfli kelimelerden yola çıkarak bu tespiti yaptim ki, fenerbahçenin "tribun yazilarinda 7 harfi en uzun süre geçemeyen takım" rekorunu da buradan tescil etmek isterim)

saat 7 yi gösterirken, örümcek kameradan yansıyan dönme görüntüleri ile maç başladı.. şahsen benim maçı izlediğim yerde iki televizyon vardı.. fenerbahçeliler normal izlerken, galatasaraylılara hd televizyon layık görülmüştü. ve bu iki yayın arasında normal tv 5 saniye önce gösteriyordu.. dejavu derken dejavu ile karşılaşacaktık 90 dakika boyunca.. fenerbahçeden gol görmek istemiyorduk ama bunun 5 saniye sonra tekrarlanmasını hiç istemiyorduk..

ama kazın ayağı öyle olmadı.. pinonun daha maçın başında attığı golün, 5 saniye sonra gökhan gönül tarafından çıkarıldığını görüyorduk.. yaralı bir aslan kızgın olabilirdi ama yaralı bir sabrinin kızgın olabileceğini düşünmeyen bizler tüm ilk yarı boyunca yanılacaktık.. pino tüm ilk yarı boyunca kaleyi dövecek, elano annesi gittikten sonra bilgisayar oyunu açan yaramaz çocuk gibi rijkaard gittikten sonra oyun oynamaya başlayacak, hatta hakan balta bile dia gibi bir adamı durdurabilecekti.. fener için işler pek iyi gitmiyordu ve sadece selçuk bir gol atabilirdi.. o da oynamiyordu işte fenerde..

ilk yarı fenerbahçenin neredeyse pek pozisyonu olmadan bitti. sabri o sirada hülyalara dalmış "yenersek üçlü çektiririm ben buraya süper olur ha" diyecekti.. bu arada geçmiş yılların aksine hakemler fenerbahçeye orta sahada fauller veriyor dahası neill i oyundan atmıyorlardi.. işte türk halkı hakem de olsa mazlumun haline acıyor.. gereksiz ofsaytlar, orta alanda faul verilerek durdurulan pozisyonlar olmasa belki fener atardı diyecegim ama fenerbahçe ancak keitanın oyundan atilması ile kazanabilirdi ki o da yoktu.. emre aşık bile yoktu hatta..

velhasıl ilk yarı bu teyemmüm içinde geçti.. galatasaray taraftarları acaip memnundu oyundan. şu dakikadan sonra devre arasinda fenerbahçe psv feyenord maçını izleyip gaza gelse (ki o maç 10-0 bitti) bile galatasaray taraftari "ama ilk yari süper oynadik" diye yırtabilirdi kefeni..

ikinci yari gerçekten fenerbahçe akın akın geliyordu galatasaray kalesine.. ama işte her seneki kadikoy balı bu sene fenerbahçede yoktu.. sanırım emre aşık ve hasan şaş üzerine kurulu olan fenerbahçe büyüsü bu iki adamın da galatasaray'i terketmesi üzerine çözülmüştü.. girmedi fenerin atakları.. bir ara tugay oyuna girmek istese de hagi tarafindan engelleniyor, yerine b8 giriyordu.. (ki bu noktada lazer tutan arkadasin kimligini ögreniyorduk.. lazer dedigin şeyin maçlarda oraya buraya tutulmak dışında tek bir işlevsel yeri vardır ve o da fizik deneylerinde kullanılmasıdır.. memlekette bu kadar lazer tutan taraftar olup da fizik dalında nobeli hala alamamış olmamız üzücü) hagi oyunun gidişatına göre oyuncu değiştiriyordu ki bu aslında riskli bir hamledir.. yani oyuna soktuğun adam nihayetinde emre çolak.. haginin pek iyi bir teknik direktorluk kariyerinin olmasının yegane nedenlerinden birisi bu.. sahadaki oyuna asiri mudahale etmeye calisiyor.. ve cogu zaman mudahaleleri ters tepiyor..

fakat işte bu maçta işe yaradi biraz.. velhasıl galatasarayli futbolcular rijkaard varken bilerek oynamadiklarini, adamı göndermek için cabaladiklarini alenen belli edercesine on numara oynadılar bu maçta.. fenerbahçe de futbol oynayınca son yılların en muhteşem derbisi çıktı ortaya.. iki takımın mücadelesinde kazanan iddaa oldu o apayri..

edit: colin kazım'ın "kadikoy stayla" saç seklinden bahsetmemişiz.. yıldız şeklinde kurabiye kalıbı ile yapilan bu saç stiline hasta olduğumu belirtmek istiyorum..fakat fifa 11'de seçtiğiniz oyuncunun kafasinda "yıldız" belirmesi ile rastlantı hoş olmamış..

onur madalyası

Pazartesi, Eylül 13, 2010 zaman: Pazartesi, Eylül 13, 2010

http://blog.usnavyseals.com/uploads/medal_of_honor.jpg

bu madalyanın ingilizcesi "medal of honor" olan bu madalyanın, tanımında kısaca şöyle der

"işbu madalya, görev tanımının ötesinde hizmetlerde bulunan insanlara verilir"

ecnebinin birisini takdir etme, prim verme sistemi budur.. adamdan beklemediğin, yapmasını istemediğin muhteşem bir iş yaparsa ona ödül verirsin.. tüm batıcıl ödül sistemi bunun üzerinedir.. misal adamdan siperi savunmasını istersen, ve o çıkıp kimsenin kaldıramayacağı mermiyi, kendisinden bunu yapması beklenmediği halde kaldirip topa yerleştirirse bu onur madalyası demektir..

ama bizde insanlar yapmaları gereken işleri yaptıkları zaman, ödüllendirilmek isterler.. üstelik halkın paralarıyla.. lafı dolandırmadan söyleyeyim, basketbol, futbol milli takımları mesela kendilerinden beklenen "şampiyonluğu kovalama" işini yaptıkları için, senin benim kdv'mi cebe indirmeyi düşünürler.. olay bir garip.. servet düşmanlığı değil niyetim, halkın parasını, halka hizmet olarak kullanılması gereken parayı, görevleri olan şeyi yapan insanlara dağıtmayı içime sindiremiyorum.. hepsi bu..

2010 galatasaray: 1 - gaziantepspor: 0

Pazartesi, Eylül 13, 2010 zaman: Pazartesi, Eylül 13, 2010

futbolda bazı şeyler asla değişmez.. mesela ünlü geyiktir osasuna atak geliştirecekse bunları ender geliştirir, palermo illa ki beraberlik için saldırır, valladoid taraftarı deplasmana muhakkak "bir avuç" gider ve gaziantep galatasaray'a sıkıntı verir.. galatasaray nihayetinde maçları kazanır çoğunlukla ama bunlar hiç bir zaman galatasaray zeytinburnuspor maçları ayarında olmaz.. kan kusar kızılcık şerbeti içer, ayşe gelin düğünde göbek atmadan galatasaray golü bulamaz (paso entelektüel bakınızlar veriyoruz bu sefer de çöz de al mustafa ali demek istiyorum..) işte tüm bu realite üzerinden 13 eylül 2010 günü ali sami yen'de oynanan ve galatasaray'in yekpare bir penalti golu ile kazandığı musabakadir..

yazılarımı takip edenler için şunu söylemeliyim ki şu an öykü serter'in bank asya programi sunmasıyla dumur uğramış durumdayim. kişisel olarak hayran olduğum bir avuç kadından birisi olan öykü serter'in tribunden "sik onu levent, geçirtme" diye bağırdığımız adam hakkında "levent kartop'un oyunu da başarılıydı" diye konuşması tüm gerçekliğimi sarsmış durumda.. christopher nolan tüm bu olanlar hakkinda film çekse yeri:"hayatı boyunca arzuladığı kadının tavşanli linyitspor üzerine konuşması sonrasında gerçekliği sarsılan bir çocuğun hikayesi" hayat garip işte.. insanlar ekmek parası için neler yapiyor..

her neyse.. metin oktay'ın ölüm gününde tribunler dev metin tişortleri asıyor, metin oktay'i titan misali bir şekle sokuyorlardı.. metin oktay fenomeni hakkında şuraya yönlendirelim (bkz: metin oktay/@azuth) galatasaray milli takım arasından ve semih erdem'in blokundan sonra maça bir sürü yabancı ile çıkıyordu.. insua sol beke gelmiş, misimoviç ortaya konmuştu.. tüm bu adam değişiklikliklerinden daha etkili olan servet çetin'in sağ içe geçip, neill'in sol içe geçmesiydi.. ilk yarı boyunca antepin gelişen canavar ataklarının bu ali turan, servet, neill, insua dörtlüsü tarafindan cansiperane bir şekilde kesilip, bu sene hiç olmadığı kadar sağlam bir savunmanın kurulmasının bir nedeni de buydu..

galatasaray'ın ilk yarı boyunca tek tehlikeli pozisyonu, mustafa sarp'ın tehlikeli hareketle topu önüne aldığı pozisyon oluyordu. hoş o pozisyonda en yakin adam bir buçuk metre uzaktayken en direkt serbest vuruş veren hakem bünyamin gezerin, trabzonda tepilen horon'a fatsadan dahil olabileceğini düşünmemek elde değil.. ama işte antep akın akın geliyor, ama defans buna izin vermiyor, kewell ile el yasa (ki ankaradan antepe gelince apaçilikten ödün vermiş kendisi) birbirine giriyor yurdun müstakil illerinde el yasaya veyahut kewell a taraflar küfrediyordu..

ilk yarı böyle biterken ikinci yarıda galatasarayin sağ kanadını oluşturan ali turan ve elano cerrahi bir operasyonla yerinden sökülüyor, yerine sabri ve aydın giriyordu.. işe yarayan bu değişiklik galatasaray'a pozisyonlar getiriyordu.. 60. dakika gibi insua ve misimoviç'in notu taraftarlarca "iyi transfer bunlar" diyerek veriliyor, sarı kırmızı kanlar yeni topçulara ısınıyordu..

bu siralarda galatasaray'da oyunu ile pek yararli olamayan emre güngör, antepteki oyunu ile galatasaray'a yararlı olmaya karar veriyor, yerdeyken topa yaptığı "hoppidi" hareketi ile penaltiya neden oluyor, kewell'in kalenin tam ortasına vurduğu top iktire kaktira ağlara giriyordu..

maç 1-0 biterken galatasaray taraftarı mucadeleden memnundu.. bir kaç hafta evvel "bu takım kötü oynayabilir ama mucadele etmeme hakki yok" dediğim zamanlarda bahsettiğim buydu.. iyi bir oyun yoktu sahada ama herkes mucadele ediyor, sarp kademede yırtınıyor, topun önüne atlamak sıradan bir harekete dönüyordu.. galatasaray taraftarının aradığı, arzuladığı oyun bu aslinda.. varsın sonuç gelmesin yeter ki yırtınsınlar sahada.. (sonuç da gelsin yahu.. şaka yaptim. futbol dilencisi miyiz anasını satayım)

kimisi şarkılar yazdırır

Salı, Eylül 07, 2010 zaman: Salı, Eylül 07, 2010





hayattaki her insan için şiirler şarkılar yazılabilir. tanrı her insanın içinde bir yerde, diğer insanları mutlu etme yeteneğini saklamıştır. diğer insanlara şarkı söyletme, uğrunda mesafeler alma, resmini çizme isteği. ama işte kimisi o yeteneği, insanların yaygın adla andığı "ilham perilerini" salmayı bilir. istemeden yapar belki bunu ama olur işte. ona yazmaya, onun hakkında konuşmaya, ona söylemeye başlarsınız bir aniden umarsızca. aşktır bazen bu melekleri ortaya çıkartan, bazen keder. ama işte diyorum ya, kimisi söyletir size şarkılar..

yani olamaz mı ki berti voghts için de, beckenbauer için de zidane için de şarkılar söylensin. ama işte maradona'nın içindeki periler, bu kalbiyle konuşan adamın içindekiler insanların onun için filmler yapmasını, onun için şarkılar söylemesine neden oluyor.. kureselleşen dünyada kalan biz güneydekiler ve doğudakiler için, kuzeye ve batıya karşı bayrağımızı tutan adam için şarkılar söylüyoruz.. kendi evrenimizin, mutlak şampiyonu..

yaşamam tanrı'nın emriydi,
doğduğum harabede
yokluktan düzlüğe çıkmanın,
basit bir örneğiydim sadece
başarıya açtım, attığım her adımda
ölümsüz bir el bıraktım,
oyun sahalarında
tecrübeyle, ateşli bir tutkuyla
küçük bir çocukken,
dünya kupası hayali kurdum
primera'da zirveye çıktım
belki de futbol oynayarak,
aileme fayda sağlardım
en başından beridir
sevindi boca taraftarı
hayalimdi goller ve çalımlar
gökyüzündeki yıldızlar
şarkı söyleyen insanlar
doğdu tanrı'nın elleri
neşe aşıladı insanlara
ve zafer getirdi bu topraklara
en iyi olduğum için,
ne dertlere göğüs gerdim
satmamak için kendimi,
güçlüyle yüz yüze geldim
zayıflığı merak ettim,
isa bile hata yaptıysa
ben nasıl yapmayayım?
şöhret götürdü beni,
güzel, beyaz bir kadına
yasaklanmış zevkleri,
gizemli tatlarıyla
uzak kalamadım ondan,
beni bağımlısı yaptı
aldı tüm hayatımı
ve bu da bir maç sayılır
bir gün kazanacağım.
en başından beridir
sevindi boca taraftarı
hayalimdi goller ve çalımlar
gökyüzündeki yıldızlar
şarkı söyleyen insanlar
doğdu tanrı'nın elleri
neşe aşıladı insanlara
ve zafer getirdi bu topraklara
oley oley oley diego diego!

ki ben hiç bir şeyde, kendi dilimi konuşmayan insanlar için üzülmeyen ben, hala 2010'daki almayan arjantin maçının acısını içimde taşırım.

İnsan niye maradonayı sever..

2010 Türkiye: 3 - Belçika: 2

Salı, Eylül 07, 2010 zaman: Salı, Eylül 07, 2010




7 eylül 2010 günü istanbul kadiköy ovasında cenk olunan musabaka'da hiddink'in "önce durdur sonra vur" tarzı oyunu ile önce geriye düşüp, sonra 3-2 kazandiğimiz bir musabakadir belçika vukuatı..

biz ki kosova'da, mohaçta, anafartalarda, dumlupinarda allah allah diyip cümleten saldıran, sinesi püryan, kılıcı al kan, kahrımız kılıcımız düşmana ziyan bir ırkız.. oysa ki elin guus hiddink'i ne bilsin yıldırımlar yaratan ahvadımızı.. adam maçtan evvel kafasında demiş ki "şimdi ben bunlara hiç beklemedikleri bir şekilde oynayayım en başta. gol yemem bu oynayacağım oyunla.. ikinci yarıda da genç semih'i oyuna alır, gol atarım galip gelirim" ama işte enginlere sığmayan yırtarak bendini aşan bir ulusa bunu anlatmak çok zor. özellikle de rıdvan'a.. maç boyunca elin hollandalisinin analitik düşüncesini kavrayamayan rıdvan'in, 23 nisan'da falan guus hiddink koltuğuna oturmasını ve takimi 5 forvetle başlatmasını gönülden istiyorum ben..

her neyse.. maçtan evvel futbolcular basketbol maçına gitmiş, sabri tribunden topu potaya sokmaya çalışıp yürekleri ağızlara getirmişti. kampta kazakistandan getirilen şapkalar ile komik fotolar çekiliyor, pes turnuvalarını illa ki emre belozoğlu kazanıyordu..

(fransa maçında sabri yürekleri ağızlara getirdi)

sayılı gün çabuk gelir çarpar, 7 eylül'ün saat 9'u denk geldiğinde, memleket son kez teravih namazına giderken konya'da 15 kadar mümin'in uefa'ya "bir gün sonra olsun maç" şeklinde bir dilekçe verdiği ortaya çıkıyor, teravih namazından önce verilen vaazda bu muminlerin isimleri tek tek okunup onurlandırılıyorlardı. memleketin cümlesi referandum ayağına birbirine girmişken, milli takımın bütünleştirici gücü en azından 90 dakika birleştirici olacaktı..

velhasıl maç tam 9'da başladı. başta dediğim gibi hiddink'in kafası bizimkinden bambaşka çalışıyordu. biz istiyorduk ki delicesine saldıralım, hucum presi yapalım, şanssız bir gol yiyip geriye düşelim.. bir daha da toparlanamayalım. fatih terim ile böyle oynamış ve 2 sene evvel bu tarihlerde aynı statta tatlı bir belçika beraberliği elde etmiştik.

takım tuncay dışında, ki o da loğusa kadınlar gibi başına garip bir bandana takmıştı, direkt forvet olarak adlandırılacak başka bir adama sahip değildi. ama net toplar oynuyordu. belçika uyuyor, onlar da "beraberlik iyidir abi ya" düsturu ile götürüyordu oyunu. 15. dakikada arda çok şahane bir pası tuncay'ın kafasına ekleştiriyor, ama tuncay galatasaray'ın kadikoydeki basiretsizliğini yaşayarak topu avuta vuruyordu.

(kara vicdanlı van buyten ve şürekası)
27. dakikada "bruce willis" filmlerinde götünün üstüne oturamayıp "allahım bana haksızlık yapildi ben de gideyim arıza çıkartayım" diye olay çıkartan adamlara benzeyen van buyten kornerden gelen topa kafayı ekleştiriyor ve topu ağlarımıza bırakıyordu. rıdvan bu dakkadan sonra çıldırdı.. tüm ülkeyi gaza getiren bir celali paşası gibi huus hiddink'e verip veriştiriyordu.. hani çıkıp "sizde hiç namus kalmadı mı cemaati müslimin, bu sünnetsiz guus hiddink'i başımızda ne diye tutuyoruz" dese, trabzonda halk galyana gelip istanbula yürüyebilirdi..

ilk yarı bu şekil biterken kimse futboldan memnun değildi. şimdi bunu söylemek kolay ama, skora isyan eden arda, tuncay, emre, ömer gibi adamlar varken maçın böyle bitmeyeceği aşikardı.. yurdun kahvelerinde "ikinci yarı semih girmezse bi bok olmaz" şeklindeki görüş benimsenirken, bir kaç fırlama `nihat hatipoğlu`'na "semih oyuna girmeli mi hocam" diye sms atıyorlardı..



ikinci yarı başlar başlamaz ilk yarı pek oynayamayan selçuk inan çıkıyor, genç semih oyuna giriyor, daha 5 dakika geçmeden feleği şaşan, sistemi komple değişen türkiye karşısında ne yapacağını bilmeyen belçika sağdan ismail'in yarattığı pozisyonda (haşa yaratmak allaha mahsustur. pozisyonu bile allah yaratır icabında) hamit topu penaltı noktasının bir metre ilerisinden ağlara bırakıyordu..

türkiye sonunda kendi kimliğini ecdadının gurur duyacağı oyunu oynamaya başlamıştı. pozisyonlar oluşturuluyor, yeşil sahadan alsan 1974'e götürüp discoya koysan insanların yadırgamayacağı bir tipe sahip olan fellaini ömer tarafından tutuluyor, geri kalan pozisyonlar servet tarafından zehir ediliyor, 67. dakikada semih yine sağ kanattan hamit'in yaptığı bir ortayı ağlara gönderiyordu.. 2008 ruhu geri gelmiş gibiydi ama 5 dakika geçmeden, milli takım kalesinde daha ham olan onur kendinden beklenmeyen bir hatayla yine kötü kalpli forvet van buyten, golu atıyor skoru eşitliyordu..

ama dedim ya türkiye 4 tane isyankar adama sahipken öyle berabere veya bir farklı geri düştüğü maçı bırakacak takım değildi.. 78. dakikada gökhan gönül yerden ortalıyor, ceza alanının sağında arda topa gelişine vuruyor, kaleci kurtarınca "hasiktir" diyip bir daha topa vuruyor ve maç 3-2 oluyordu..



öyle veya böyle türkiye alışık olmadığı bir mantalite ile, ama cağdaş, rasyonel bir düşünce tarzıyla galip geliyordu.. viyana kuşatmasında böyle akdenizli ruhuna sahip olmayan, sakin sakin menzile giden bir kumandanımız olsaydı bugun viyana sokaklarinda "geliyor kılıçdar kılıçdaroğlu" sesleri yankılanıyordu.. maçtan sonra takım otobusune bağlanan başbakan gerse de ortamı (insan büyüğüyle konuştuğunda ister istemez geriliyor) güzel bir gece, güle oynaya bitiyordu..

Deutschland, warten Sie mit uns!

2010 altay:0 - samsunspor:1

Pazar, Ağustos 29, 2010 zaman: Pazar, Ağustos 29, 2010




herkes kendi stadına bir isim takmıştır dünyada. gece oynanan maçların büyüsüyle kimisi "ışık stadı" demiştir kimisi "düşler tiyatrosu". altay alsancak stadı yüzyıla yakın tarihi ile tüm bu büyülü adların yanında "düşler tarlası" gibi gelir bana. gecenin karanlığının içinden dört bir yanındaki ışıltısı sahanın dandik çimlerine vurduğunda bir yanıma baktığımda kalede adnan menderesi görecekmişim, öbür tarafta metin oktay kaleye vuracakmış, fahrettin altay tribunden selam çakacakmış gibi durur.. mükemmel bir yedekken onbirde çıktığı ilk maçın 5. dakikasında sakatlanan altaylı oyuncunun içindeki uktesidir gece maçlarında altay alsancak stadı. hele bir de maçın orta yerinde, şark sanayi'nin o taraftan tribunlerin üstünde yükselen ay ölümsüzleşir kulup şarkılarında

"yüksel ki sen kararsın ay"

ama işte her zaman ayı karartamıyor altay. neredeyse 20 futbolcuyu al gülüm ver gülüm çerçevesinde gönderip alan transfer şampiyonu uyum sorunu çekiyor her bir dakika. maça yiğitcan'ın kaptanlığı ile başlıyor, mehmet şen ve burak çalık forvetleri ile ilk dakikalarda inanılmaz iki golü şımarıkça harcıyor ve gol gelmiyordu 29 ağustostaki samsunspor maçında. üç büyüklerin maçlarının aynı saatte olduğu bir zamanda tribune gelen yaklaşık 4000 taraftar takım atak yapıp iyi oynadığı için "büyük altay" diye bağırırken, samsunspor'un topu direkten dönüyordu.. bir sonraki atakta geri pası eliyle tutan "mandanda" samsunspor'a gol şansı tanıyordu.. tribunlerdeki nedensiz "hoşt ulen hoşt" sesleri eşliğinde top dışarı çıkarken ilk yarı hakem mustafa'nın düdüğü ile bitiyordu..

15 lira olup da karaborsada "5 lira olur mu" denildikten sonra 5 liraya girilen kapalının (ki bank asyanın süperliği buradadır.. üst liglerde karaborsa normal biletten pahalı olurken burada ucuz olur) fayans tuvaletlerinde pozisyon analizi yapılırken taraftar umut taşıyordu. geçen sene bu ruh yoktu takımda. takımın yaş ortalaması 23 civarındayken bu sene olmasa bile illa ki bir ara iş yapacaktı. hiç değilse çocukların yanında olacaktık..


ama işler ikinci yarıda istediğimiz gibi gitmedi. altay mehmet şen ile pozisyonları harcamaya devam ederken yiğitcan'a kaptanlık uğurlu gelmiyordu.. 60 gibi kendi kalemize bile gol atamadik. defansın ters vuruşu kale direğinden dönüyor 80 numaralı samsunlu oyuncu topu ağlara bırakamıyordu.. bu sirada samsunspor oyuncu değişikliğine giderken oyundan 08 numaralı oyuncu çıkıyordu. ama saf 80 numarali esmer tenli arkadaşımız kendisi çıktı zannediyor tüm alsancak'a rezil oluyordu..

akabinde 33 numaralı diğer bir arap oyuncusu yiğitcan'ın hatası ile hareketleniyor, topu ayağının içiyle ağlara bırakıyordu..


altayda ve cenk ahmette nefesler tükenmişken taraftar hoşnutsuz oluyordu. sezonun ilk maçında, yeni başkanla alsancak'a çıkılan ilk maçta mağlup oluyorduk ve bu taraftarı mutsuz ediyordu ama tüm bunlar tabela muhabbetleriydi. gören gözler altay'ın eğer oyuncular uyum sağlarlarsa ve bu gencecik çocuklar, mesela okay, mesela burhanettin gelişim gösterirse harika işler olacak.. ve işte o zaman altay yükselecek ve ay kararacak..

2010 galatasaray:0 - bursaspor:2

Pazar, Ağustos 22, 2010 zaman: Pazar, Ağustos 22, 2010



bundan bilmem kaç sene evvel hegel diye bir fanatik bayern münih taraftarı, ortaya "diyalektik" diye bir şey atmıştı.. bu diyalektik karşıt iki gücün birleşmesi ile ortaya başka bir halt çıkacağına delaletti.. misal veriyorum gece ve gündüzün birleşimi gün dediğimiz şeyi oluşturuyordu, veya sarı ve kırmızının birleşimi galatasaray oluyordu.. yine galatasarayda devam edersek, eskiden yürek ve hırsın birleşimi de galatasaraydı.. ne şampiyonluklar gördü bu takım yabancısız, barış özbekler, ayhan akmanlarla..

ama devir değişiyor tabii ki, böyle değişen şartların altında, çok da öyle allah allah bir sıcağın olmadığı bir ramazan gecesi ali sami yen'de oynanan ve gögüs reklamı almayıp "yeşili koruyalim" teması ile sahaya çıkan bursaspor'un galatasaray'ı 2-0 yendiği musabakadır bu maç.. öyle veya böyle..

maçtan öncesinde biz bursaspor taraftarı ile galatasaray taraftarının 90ların başlarındaki gibi şeyler yaşamasını bekliyorduk. zira sinirler oruçtan dolayı gayet gergindi. bursaspor taraftar otobusu yanlış yere parkedecek, stat hoporlorlerinden "şöför ismail, şöför ismail lütfen aracınızın başına" denecek, galatasaray taraftarı ismail'e küfrederken bursalılar dellenip "cimbom validenle, ismail bey cinsel munasebete mi girdi?" diye karşılık gelecek, sonra iki taraf birbirlerine sevgi koltukları atacaktı.. ama tabi tüm bu eğlenceli vandalismler futbolun marka değeri trivirisi yüzünden olmuyordu. vay efendim hoş geldiniz, aman size pide yaptırdık yumurtali seversiniz diye falan filan.. yine de bazı sevimli muhabbetler yaşanıyor, iki tarafın oruçlu ağızla birbirleriyle konuşma çabası neticesinde 2 bursalı taraftar göz altına alınıyordu.. galatasaray taraftarlarıysa tavşanları hakkında şirin sohbetler yapıyorlardı (kadınları tribune çekmeye çalışıyorum arkadaş. kız arkadaşım var, tribunde tek kadın olmasın!)

her neyse, galatasaray uefa maçının kadrosundan serdar özkan'ı çıkartmış, arda turan'ı sağ kanata koymuş, forvet arkasız, 4 3 3 sistemini benimseyecekti. ortada b8, ayhan ve sarp volkan şen ve ozan ipek'i durduracaktı.. şimdi böyle sakin kafayla düşününce insan mustehzi şekilde gülmekten kendini alamıyor.. kaleye ufuk, forvete baroş geçince galatasaray'ın kadrosu tam oluyordu.. korkma sönmez okunurken, bursa taraftarı tribunde yeşil zemin üstüne beyaz istavroz açıp her bir karede "1" "9" "6" "3" rakamlarını cümle aleme gösterdiler.. bursa 1963 de kuruldu da kardeşim, siz niye italyan kulubu gibi, bir sampdoria, bir genova gibi istavroz açıyorsunuz ki?



velhasil maç başladı. galatasaray "yeminimi bozdum" taktiği ile sahada oynuyor, arda bir kenarda kewell bir kenardan saldırıyordu. galatasaray topları hüseyin cimsir ve ali tandogan'ın adam geçer top geçmez stili oyunu ile önleniyordu. hüseyin ciddi manada çekomastik gibi, cannavaro gibi oynuyordu.. dün oynadığı futbolu 98 avrupa kupasında türkiye adına oynamış olsa, avrupa kupasından dünya kupasını kaldırırdık. blatter "mükemmel bir defans, avrupa kupası olduğunu biliyorum ama buyrun dünya kupasını verelim size" derdi..

galatasaray saldırırken birden 15. dakikada volkan şen sağ kanattan formsuz hakan baltayı düğümleyip orta açtı, ortada sercan vurmasın diye topu kesen defans, birden evliya gibi ortamda biten ivan ergiç'i boş bırakınca penaltı noktasından topa tsubasa gibi vuran ergiç skoru 1-0'a getirdi..

galatasaray'ın morali bozulmuştu. ama korner atmaya devam ediyordu. barış ardanın koşu yoluna top bırakıyor, ama arda yetişemiyor, yetişse bile kontrol edemiyordu. arda iyiden iyiye sağ kanat oyuncusu olmuştu ve bunu maçı izleyen 20 milyon kişi görebiliyordu.. ama işte kulubedeki iki delikanli buna vakif değildi. oysa ki elano dünya kupasında kanat oynamış, çok da güzel oynamış bir topçuydu. yurdun çeşitli kahvelerinde, afyon emirdağ'da, merzifonda, izmir çamdibinde, istanbul alibeykoyde düşünce "al elonoyu, koy kanata, geçir kewell'i baroşun yerine, al ardayı kanata" şeklindeydi.. ama işte 1 senede tek bir alt yapıdan oyuncu cikarmayip "transfer olmadı" diye ağlayan rijkaard duymuyordu bunları.. sivas'a mağlup olurken, bursaspor'a yenilirken, avrupada tokezlerken karsındaki takimda sanki pele var maradona var..

her neyse.. ilk yarının son dakikasinda volkan şen bir rugby oyuncusunun yere düştükten sonra "aman top gitti altımdan" hareketini yapması gibi topu elle alıyor, "atıldım eyvah" derken hakem volkan'ı oyundan atmıyor (çift sarıdan) ve galatasaray kanaatimce maçı orada kaybediyordu.

ama yine de ikinci yarıda bir sürü korner atmaya devam etti. olmadı da olmadı. baroş kaçırdı, sarp kaçırdı, kewell vuramadi, ivankov kurtardı. ne oldu bilmiyorum ama geçen senelerde aydın'a çarptırıp gol yiyen ivankov bu maçta menapoz rahibe çişi döküp büyü mü yapti kale direklerine bilmiyorum ama gol girmedi işte.. en sonunda, ivan ergiç bir tane daha çakınca maç 2-0 bitti..

maçın ardından öncelikle şunu söylemek isterim, bursaspor sevinirken ışıkları kapatıp müzik açan yönetimin küçük beyinleri beni utandırıyor.. arda'nın o kanatta etkisiz olduğunu gördüğü halde oyuna devam eden ve atak plani cuvalladığında değiştirmeyen rijkaard'a bu noktada güvenim kalmadı. adnan sezgin'i transfer yüzünden eleştirenler rakiplerde pele'nin, maradona'nın olmadığını bilmeliler.. bu takımdaki b8 barış ve ayhan bile hüseyin cimşirden, ivan ergiçten deneyimli yetenekli topçular, ama sahaya baktığında onların mucadelesinin yanına yaklaşamıyorlar. bunun yegane nedeni teknik heyet.. ben yönetimin yerinde olsam, maç esnasında, değişik yurt kahvelerine kamera koyar, yarın da izlettiririm takıma bunları.. senin maçını şebinkarahisarda, yüksekovada heyecanla izleyen, tüm hafta iple çeken, hayatının ufak mutluluklarını senin kazanmana adayan insanlar varken boyle sorumsuz oynama hakkın yok.. kötü oynama hakkın var ama mucadele etmeme hakkın yok. o hüseyin cimsir topa nasıl kafa sokuyorsa sen de sokacaksın, çünkü ankara polatlıda bir çocuk babasına kendini ancak senin maçlarını izlerken dinletebiliyor..

2010 Galatasaray: 2 - Karpaty Lviv: 2

Perşembe, Ağustos 19, 2010 zaman: Perşembe, Ağustos 19, 2010




2010 yazında memleketin dört bir yanı evet ve hayır şaklabanlığı ile 35 derecede kavrulurken, arada futbolun yeşil çimlerine 90 dakika bakmak mükemmel oluyordu. ama memleketin fukara galatasaraylıları çim kokusunu statta değil ancak çakma "kır düğünlerinde" alabiliyorlardı. 35 liraydı eski açık biletleri çünkü. `looking for eric` de manchester unitedlı fukara taraftarın geldiği yerdeyiz.. oraya maçı evinde izler gibi izleyecek olan taraftarlar gidiyor bu fiyatlarla.. çünkü biliyorsunuz maç biletleri pahalandıkça tribundeki taraftar azalır, seyirci artar.. ve o seyircidir ki maçın ilk yarısında 2-0 mağlup olursanız arkanızdan "sabrımız taşıyor, adam gibi oynayın" diye bağırabilir..

işte bu ahval ve şerait altında 19 ağustos 2010 günü yeryüzü cehennemi mecidiyeköyde oynanan ve galatasaray'ın rijkaard yönetiminde ender yaptığı geriden gelerek toparladığı ve en azından ufak bir kırıntı bıraktığı musabakadir.. her şeye rağmen seviyoruz bu kahpe oyunu..

ama kuralar çekildiği gün endişe etmiştik başta. şahsi adıma üstüm çıplak bir şekilde ekmek arası yoğurtlu kızartma yerken kuralara tanıklık etmiş, evvelki sene başımıza gelen ukraynalı metalistin ne kadar manyak olabileceğini tecrübe etmiştik. ukrayna dersin, ahvadımız sivastapolu top yağmuruna tutmuş, allah allah demiş aman vermemiş dersin, ama adamlar bizim tıfıl futbolcularımıza cevval oynayabiliyor. her neyse iftarlar yapılmış, stada giden gitmiş, teravih'e gidecek olanlar bluetooth aparat ile "teravi kılarken maçı dinlerim" diyip imam'a görünmeyecekleri bir yerde namaza divana duracaklarken saat 21 gibi musabaka başladı.. (yurt çapında teravih namazında maç dinlerken yakalanan 37 mümin'in namazlarının sevapları iptal edilmiştir..)

galatasaray'ın bu sene takıma transfer ettiği birbirinden kötü saç traşlı iki oyuncu, serdar özkan ve ali turan ilk 11 de kendilerine yer bulurken, geçen senenin kadrosundan değişik olarak bir tek forvette mehmet batdal vardı. rijkaard'a yapılacak yegane bir eleştiri varsa, o da koca bir sene başında durduğu takımda ali turan ve serdar özkan kadar yetenekli (yani illaki vardır) gençleri altyapıdan üste çıkartamamasıdır.. eminim yahu a2 takımda var ali turan'ın yapacağı işleri yapacak genç hem de daha güzel traşlı..

her neyse hakemler "beyler hazırsak başlıyoruz" diyip maça başlarken galatasaray'ın taktik belliydi. rijkaard ingilizce olarak "ayhan, sarp, ali siz hızlı tek paslarla oyunu açıyorsunuz. adamlar topu almak için size bastıklarında topu ileri atıyorsunuz" diyor, ama tercüman mert çetin "ayhan, sarp, ali adamlar size pas yaptıklarında siz hızlıca onlara pas yapıyorsunuz sonra topu almak için ileri atlıyorsunuz" demişti. ben rijkaard gibi bir teknik adamın bu kadar kapasitesiz bir orta sahasının olduğunu görüp böylesine bir taktik verebileceğine inanmıyorum çünkü.. galatasaray tüm ilk yarıyı bu taktikle harcayacaktı.

daha 10 dakikada sarışın ukraynalı çocuk 20 sene evvel doğsa şimdiye kozmonot olacak kuznetsov aykutla karşı karşıya kaldı.. aykut'un viking böğürttüsüne kanan kuznetsov topa önündeki forma reklamının hakkını vererek "zik" gibi vuruyor top gimaya kadar gidiyordu (ali sami yen'i bilenler için söylüyorum)

34. dakikaya kadar maçta bir halt yoktu.. aynı saatlerde dsmartta olan "kurbağa ve prenses" bile daha eğlenceli bir 34 dakika sunabilirdi bize ki az önce topa "zik" gibi vuran kuznetsov bu kez arka direkte affetmiyordu.. bundan 10 sene evvel avrupada maç yaparken "her sene böyle milan'a da böyle" diye tezahurat yapan taraftar şimdi "yuh be" diye takımına sövüyordu.. bu dakkadan hemen sonra kameraların, düğünde köylünün yeni gelin'e devamlı bakması gibi baktığı baroş hemen oyuna giriyordu kardeşimiz batdal'ın yerine.. kapalı üstten birisi "sanki batdal'a top geldi de atamadı çocuk" diyor, bir incici piç de "adam haklı beyler" diyip tribundeki diğer jargon bilenlere kahkaha attırıyordu..

tüm bu tantanadan çok değil 5 dakika sonra yine arka direkte bu kez hakan balta'nın folklör oyuncularının "gögsüme vura vura ley cürüttüm sol yanımı" hareketleri tarzında bir hareketle topu karşılamasını becerememesiyle, yine arka direkte zenjov topu ağlara gönderiyordu.. maç 2-0 olmuştu ve golden sonra ekrana gelen adnan polat'a yurt içinde, yurt dışında ve yavru vatan kıbrısta küfrediliyordu.

maçın ilk yarısı biterken tribunlerden "adam gibi oynayın sabrımız taşıyor" tezahuratları yükseliyordu. tüm bir ilk yarı boyunca doğru düzgün tezahurat yapmayan taraftarın takımın moralini iyiden iyiye bozan bu mafyavari tehdit tezahuratları mustahak bu galatasaray yönetimine.. ön eleme maçında fanatik taraftarların girdiği kale arkasının biletlerini bile bu kadar yüksek tutarsan takımı seven değil, başarıyı seven adamlar dolar tribune ve böyle de bağırırlar..

her neyse.. ikinci yarıda arda daha çıkış tünelinde "beyler bildiğimiz gibi oynuyoruz" diyip takımı ateşliyor, hakkatten de galatasaray ikinci yarıda, ilk yarıda olmadığı kadar istekli oynuyordu.. "ya bu adamlar yetenekli, yetenekli olmasalar bu kadar üzülmem" diye iphone'undan twitter'a mesaj geçen delikanlının telefonu daha 59. dakikada kewell'in ortasına kral baroş'un bekletmeden, penaltı noktasının 2-3 metre sağından vurduğu topun gol olmasıyla yere düşecek, artık tüm maç boyunca bu delikanlı cep telefonunu arayıp duracaktı..

daha 30 dakika vardı ve galatasaray taraftar ikinci golun geleceğine emindi. ki baroş un roveşatası iska geçiyor, servet'in kafası direkte patlıyor ama gol ancak 86. dakikada kewell'in sol kanattan neredeyse sıfıra inip yerden ortaladığı topa baroş'un vurmasıyla geliyordu.. 2-2 olmuştu bu da yeter diye bakıyordu yurt sathında çoğu galatasaraylı.. kahvelerde, iki televizyonlu yerlerde fenerliler hop oturup hop kalkarken, illa ki "heralde bursadan gol haberi aldılar eki eki" esprisi yapılıyor, servet kaleciye faul yaparak bir gol atıyor ama tabii ki sayılmıyor, ve maç böyle bitiyordu..

gerçektende de galatasaray bu takımı çok net yenebilir orada.. yeter ki gerçek galatasaray gibi oynasın. hepsinde var yetenek.. yeteneksiz çocuklar değil, bugun bir barış özbek bile (ki b8 diye analım kendisini) nereden baksan senden benden yetenekli topçu.. yeter ki oynasın.. yeter ki istesinler.. bu oyunu, futbolu durduk yere içimizi üzüntü ve mutluluk ile doldurduğu ve bir şeyler için umut bağlattığı için seviyoruz..

İzmir Atatürk Stadı

Pazar, Ağustos 15, 2010 zaman: Pazar, Ağustos 15, 2010

izmir'de atatürk stadi'na ragmen futbol seyircisi, futbol izlemekten zevk alan insan varsa, bu türklerin ne kadar manyak oldugunun gostergelerinden birisidir bence.. insani futboldan soğutan bir stattir izmir atatürk stadi.. tarihindeki en büyük gününü 89 yilinda galatasaray steueau bükreş maçında yaşamış olmasina ragmen o maç'ın kamu tarafindan hatirlanmamasının da yegane nedenidir..

ben bu statta nereden baksan bir 30 maç izlemişimdir.. ama bir tanesini bile hatirlamişligim yok. devamli olarak gol görememe, oyuncu görememe, top gorememe hatta sahayi görememe gibi durumlarla boğuşursunuz. kış vakti feci rüzgar alır, izmirin en soğuk yeri plakasi kapisina iliştirilmiştir bu yüzden.. atatürk stadi cehennemin 9. kati gibidir.. öyle felakettir ki, istanbul atatürk stadi yaninda cennet gibi durabilir.. bu arada bi stat'a atatürk ismini koycaksanız, stadi güzel yapin arkadas yahu.. bu ne be.. her atatürk stadi birbirinden dandik..



dün beşiktaş maçında başımıza gelenlerle iş çığrından çıktı artık. ciddi manada dava açmayı düşünüyorum gençlik ve spor genel müdürlüğüne.. tüketiciysem, bu memlekette insanca hizmet görme hakkım var sanırım? ki şunu alenen demeliyim, bu sahada hala ve hala futbol maçı yaptıran adamların halkını falan sevdiği yoktur.. bu stadda maç yapılan süper lig süper falan değildir.. ne girebilirsin, ne çıkabilirsin, ne sahayı görebilirsin.. buca stadına, altay alsancak stadına yetersiz diyen insanlar bu sahanın neresini yeterli bulabildiklerini merak ediyorum.. işte bu yüzden dava açmak, 1 lirada olsa bir tazminata koşmak istiyorum. bu konuda bana yardım edebilecek izmirli avukat varsa ulaşmasını dilerim (twitter hesabim twitter.com/azuth)

aleni olarak üzerimizden para kazanılıyor. bu saha düzelene kadar, izmir'e insanca girebilecek, insanca çıkılabilecek, insanca arabamızla ayrılabileceğimiz bir stat yapılana kadar oy moy vermem ben.. kim ki futbol severdir izmirde, peşimden gelsin. her seçim günü atatürk stadı gözlerinin önüne gelsin yatsın uyusun.

2010 bucaspor - beşiktaş: 0 - 1

Cumartesi, Ağustos 14, 2010 zaman: Cumartesi, Ağustos 14, 2010

dünya kendi ekseni etrafında üzerindekileri hiç umursamadan bir topaç gibi dönerken, dünyanın bir tarafında müslümanlar gösteriş içinde dev gibi saat kuleleri dikiyor, diğer tarafında bir zeytin ile sahur yapıp oruç tutmaya çalışırlarken, meksika körfezi siyaha boyanmış, amerika 11 eylül'ün anılarının üstüne cami dikmeye hazırlanıyor, türkiye tam gaz referanduma gidiyordu..

iş bu ahval ve şeraitte izmirdeki futbol yetkilileri yaklaşık 20 bin kişiyi insanlık onurlarına uygun olarak ne bir stat'a sokmayı başarabiliyor, ne de çıkartabiliyordu.. bir şehir 7 sene süper lige alışkın olmayabilir, böyle bir organizasyonu senede bir yapabilir ama allah aşkına birisi bana başımızdaki yöneticilerin cahil olmadığını, halkına izdirap çektirmekten zevk almadığını söylesin. 21. yüzyılda yaşanan insanlık dışı muameleyi ben izmir'e, türkiye'ye zinhar yakıştıramıyorum..

oysa ki herşey güzel başlamıştır. bir festival havasına bürünmüştü izmir sokakları ve allahsız bir şekilde oruç yeniyordu alsancakta.. siyah beyaz renge zaten altay yüzünden meftun olan alsancak semti sağında solunda onlarca, yüzlerce, binlerce beşiktaşlıyı ağırlamaktan mutluydu.. saat 7:30 gibi stada geçiliyor, biletler alınıp içeri girilmeye çalışılıyordu..

daha dakika bir stada iki kişinin yanyana geçemeyeceği, bir kapıdan giriş yaptırılıyorduk.. daha oradan pişman olunmuştu zaten arkadaş nazına bir galatasaraylı ve altaylı olarak maça beşiktaş tarafından seyir edileceği konusunda.. insan bu tarz ızdırapları ancak sevdiği şeyler için çekebiliyormuş. o kapıdan geçip kale arkasında tam tamına 2 saat 15 dakika giriş sırası beklerken, arada tezahuratlara katılmakmış o acıyı çeken.. insanların sinirleri geriliyor "araya kaynak yapan fenerli olsun" diye tezahuratlar "sikilmiş kaynakçı"ya kadar uzanıyordu saatler geçtikçe.

hayır orada aradığın, üzerinde sahaya atılabilecek cisim yokladığın adam, eğer tribune atılacak bir şey sokabilse, ve onu sahaya atabilse tebrik etmen, derhal disk, cirit, gülle, çekiç atma olimpiyat takımlarına alman gerek arkadaş.. tribunun en önünde olsun diyelim, saha ile tribun arasında 40 metre mesafe var.. 40 metre bugun çekiç atmada dünya rekoru..

haspelkader girebildik maça.. dünyanın en sikko yerinde ara basamakların hemen kenarında bir yere sıkıştık maçı izlemeye başladık.. 7 numaranın quarisma olduğu, sarışın çocuğun guti olduğunu çakozlamıştık ama buca konusunda pek bir bilgimiz yoktu. zira şehrin takımı 20 oyuncu transfer etmiş, bilinen yegane oyuncu "tomas" olmuştu..

ilk yarı mersinli tarafına karşı beşiktaş saldırıyor ama tomaslı buca savunması izin vermiyordu. aynı zamanda bobo ve nihat forvette etkisiz kalıyor, küfürler tribunde duyulmaya başlıyordu. zaten kimsenin maçı görebildiği falan yoktu. o yüzden bir noktadan sonra bucalıların tezahuratları ıslıklanmaya, beşiktaş tezahuratları yapilmaya, ve sağda solda maça gelen izmirli/beşiktaşlı kızlara puan verilmeye başlandı.. bu noktada tüm izmirli olup, istanbul takımına karşı izmir takımını tutmayan insanlara seslenmek istiyorum "yapmayın" o çok sevdiğiniz istanbul takımı sizin için gelmiyor bu şehre.. siz ızdırap çekerken kapıda ruhu bile duymuyor. oysa izmirde bir takım tutsanız, izmirin takımını bizansa karşı destekleseniz hepsi gelecek.. her sene gelecek. ve bu iğrenç stat yerine daha iyisi yapılacak, insanca maça girip çıkabildiğiniz bir stat olacak..

ama işte izmirli beşiktaşı destekliyordu. yarın fenerbahçeyi, galatasaray'ı destekleyeceği gibi.. ben ki galatasaray'ı tüm kalbimle seven bir adamım, bugunden yazayım yarın bucaspor galatasaray ile oynarsa, galatasaray'ın yediği tek gole üzülürsem namussuzum..

her neyse devre arası oluyor, karanlık, ıssız tuvaletlerde kaybolmamak için kimse tuvalete gitmiyordu.. ki zaten gitmenin de imkanı yoktu ki 20 bin kişi kale arkasına alınmış, orası dolunca yan taraf açılmış ve beşiktaşlıların bi kısmı açığa geçmiş, bunu karşıdan gören bucalılar "biz de isteruk" deyip çitleri yıkmaya çalışınca onları da kapalıya almışlardı..

ikinci yarı başlarken sanayi tarafında bobo gidip golünü çok şık bir şekilde attı. tribun yıkılıyordu. eminim ki tüm o ızdırap ve gelecek ızdıraplar o golle unutulmuştu. ama işte biz unutamıyorduk. buca bir gol atmalıydı..

sol kanattan arap giriyor, ama topa vuramıyordu bir türlü. zaten onun koşup da gol atanına adebayor, martins falan deniyordu dünyada.. bizimkisi bildiğin "arapti".. tribunlerin çeşitli yerlerinden "bülent başgaaaan amuğaaa goduuuk" diye sesler yükselirken bucaspor'un uzaktaki bir oyuncusu beşiktaşlıya karatekid hareketi yapmaya çalışıyor biz olayı görüp tipleri göremediğimizden kırmızı kart pozisyonunu haklı bulup yerde yatan oyuncu için üzülemiyorduk.. zira necip yerde yatıyorsa bu beşiktaşlıları sevindirecek bir gelişme bile olabilirdi..

her neyse maç biteyakın anons geliyor "bucaspor taraftarları önceden çıkacak siz beşiktaşlılar bekleyin" deniyordu.. mına kodumun atatürk stadında ne zaman maç izlesem bekliyoruz zaten.. bi de buca olsun karşıyaka olsun çakıyor bize tüm bekleme süresince "abi şehmuz o golu atsa bitcek" muhabbetine giriyorduk.. ama işte beşiktaşlılar beklerken keyifliydi.. 5 dakikada bir "avrupada böyle değil" geyiği dönse de katlanıyorlardı..

bir saat sonra çıkabildik, arabayı mersinli tarafındaki bir ara sokaktan alıp eve dönmeye niyetlenmiştik ki bir saat daha trafikte bekledik..

hayır arkadaş, 50 bin kişiye insanca maç izlettiremiyorsan, 50 bin kişilik yapma o stadı. kapat bölümlerini "ben ancak 10 bin kişiye insanca hizmet verebilirim" de.. ama yok işte. halk köpek, halk sefil, halka her şey mustahak.. yazıklar olsun böyle düşünen tuzu kuru, mersedes arabalarla maça gelip eskortlarla ayrılan üst düzey futbol yönetimine.. marka değeri diyip duruyorlar, ama şu stadı buca arenadan daha hazır daha iyi görüyorlar.. bravo..

ayrıca son olarak şunu da diyim, tüm gün güneş gören bir yerde çim ekemiyorsanız, daha niye statların sahipliğini yapıyorsunuz ki?

OFK Belgrad - Galatasaray: 1 - 5

Perşembe, Ağustos 05, 2010 zaman: Perşembe, Ağustos 05, 2010

http://i.milliyet.com.tr/SonDakikaHaberGaleriler/2010/08/05/ofk-belgrad-1-galatasaray-3-mac-devam-ediyor--770176.Jpeg

Belgrad’dır derler bir gavur şehri vardır. Kışın soğuğu öyle bir vurur ki benim diyen koyunun yünü insanın dişlerinin zıngır zıngır titremesine mani olamaz. Ama yüz yetmiş çeşmesinden, üç bin kuyusundan derelerinden ırmaklarından akan sular serinletir insanı. Kızlarının yüzüne bakmaya doyamasın, havasının suyunun yüzü suyu hürmetine rabbulalemin eşsiz yaratmıştır.

İşte Belgrad böyle bir şehirken bizim Galatasaray’ımıza birden kurada belirmiş, kura sonuçunda istanbul’da ilk maç yapılmış, o maçın bir dakikasından sonra bizim çocuklar “yendik heralde beyler” diyerek maçı koyverince iki sıfırdan iki – iki oluvermişti maç. Bir endişe amme halkı sarıvermişti. Zira belgradlı taraftarların istanbul’da bile golden sonra birbirlerini ısıracak kadar yamyam olmaları, oradaki partizan gibi takımların ortamı nasıl cehenneme cevirebileceğini biliyorduk. Galatasaray kesin atlayamayacaktı bu turu ve Avrupa defteri erkenden kapanacaktı bu sene.http://i.milliyet.com.tr/SonDakikaHaberGaleriler/2010/08/05/ofk-belgrad-1-galatasaray-3-mac-devam-ediyor--770162.Jpeg

Zaten iki iki maçı, mal bulmuş mağripli gibi gören OFK Belgrad takımı da kendinden geçmiş, takımı bir haftadır kampta tutar olmuştu. O kamp ki kaç tane PES 2010 kolu kırıldı bilinmez artık.. Velhasıl maçtan bir gün evvel de Fenerbahçe şampiyonlar ligine havlu atınca Galatasaray taraftarlarını aldı mı bir heyecan. Kimse ağzının tadıyla Fenerbahçe ile dalga geçemiyor, Perşembe saat 6 gibi başlayacak maç sonuna bırakıyordu her şeyi.

Bu endişe içinde maç başladı. Belgrad takımı, sahanın çimlerini Belgrad ormanları ayarında tutarken Sabri’nin tüm gençliğini o ormanlarda piknik yaparak “beyler hadi minyatür kale” diye girişkenlik yaparak geçirdiğini bilmiyorlardı. Ama bir kozu daha vardı OFK’nin o da güzel sırp kızlarını tribünün en görünür yerlerine koymaktı. Ama Allah için namuslu çocuklar Galatasaraylı çocuklar. Bir kez olsun dönüp “vay vay vay” diyerek bakmadılar.

Maçın daha ilk dakikalarında Galatasaray turu geçmeye niyetli gibi oynuyordu. 12. Dakikadaki Mustafa Sarp’ın kornerden gelen topun Hakan Balta’nın kafasından sekmesiyle, yine kafayla ağlara gönderdiği golden evvel de net pozisyonlar yaşamıştı Galatasaray. Birinci gol gelince erken bir rahatlama oldu. Hop 10 dakika sonra ikinci golü de Galatasaray tarihinin en sevilen insanlarından birisi olmaya gün be gün yaklaşan büyücü atıyordu.

Galatasaray iki sıfırdan sonra yine safsaklıyor, lucas neill’in “hocam ofsayt” demesine rağmen sağ çaprazdan top Galatasaray ağlarına gidiyordu. Bir futbolcudan çok dil tarih fakültesinde asistan tipinde olan Aykut olayı muhakkak ki diyalektik olarak inceleyecek, hangi güçlerin neticesinde sentez olarak golün geldiğini izah etmeye çalışacaktı.

Mırın kırın ederken ilk yarı geçiyor, maçtaki en muhteşem şey prekazi oluyordu. Öyle ki alışana kadar kendisinin “sen istiyor tüm geje, ben alacak duj ve 100 öro” şeklinde konuştuğunu düşünsek de acaip gönül adamı olduğunu anlıyorduk. Galatasaray’ın tüm Avrupa maçlarında prekazi yorumcu olmalı bence. Fevkalade kalender ve içten bir abimiz.

Her neyse ikinci yarı Belgrad’ın gazlanması ile başladı. Aykut zor topları çıkartırken Galatasaray pek oynamıyordu açıkcası. Orta saha dağılmıştı en azından. Ama işte Kewell’ın düşürülmesi ile penaltı kazanılınca büyücü maçı üçlüyor, ardından Pino’nun ortasıyla Arda enfes aşırtma bir gol atıyordu.

Normalde bir maçta beşinci gol atılacaksa ve bu gol oyunu beş – bir’e getirecekse pek sevinmez insan. Ama iş kardeşi gibi sevdiği bir oyuncunun, memleketlisi Mehmet Batdal’ın golüyse değişiyor. Eminim ki bizim evde bağırdığımız gibi bir çok İzmir evinde, balkonunda mehmet’in golünde bağırıldı. İlk resmi golünü atan Mehmet Batdal’ın son gölü olmayacak inşallah.

Velhasıl Galatasaray sıradan ama kontrollü bir oyunla maçı kazanmasını, taraftarlarının Fenerbahçe ile rahat rahat dalga geçebilmesini sağladı. Rıdvan dilmen de gelsin Galatasaraylı olsun gari. Fenerbahçe çekilir mi bu saatten sonra?

Dünya Kupasını Götünüze Sokun, Ben İniesta Gibi Topçular istiyorum

Pazar, Temmuz 11, 2010 zaman: Pazar, Temmuz 11, 2010




Dani Jargue kalp krizi geçirip öldüğünde 26 yaşındaydı.. Pek bilinmezdi adı İspanya dışında belki, hatta ölümü haber yapıldığı ve geçildi dünya televizyonlarında. Bir başka genç ölmüştü kalp krizinden..

Ama bugün Iniesta diye bir adam çıkıp Dünya kupası denilen şeyi kazandıran golü takımı adına attığında formasının altından bir yazı gösterdi tüm dünyaya: dani jarque siempre con nosotros / dani jarque her zaman bizimle..

futbolu üst düzey izlemek dışında, futbolu ve futbola gönül veren herkesi seven bir insansanız (futbol dilencisi diyorlar buna) gözlerinizin dolmaması içten değildir bu yazı sonrasında.. tüm bu futbolun kapitalist sirki arasında hala ve hala yürekli insanlar varsa, insanlık hala ölmemişse "vamos iniesta" derim başka bir şey demem..



yani vuvuzelalar altında bize maç izlettiriyorlar, reklamlar daha çok gözüksün diye dijital panoları sahanın kenarına koyuyorlar, finalde sakat olan oyuncuyu nike istedi diye oynatıyorlar, milyon dolarlar karşılığında, insanların çocukluk kahramanları yer değiştiriyor... futbolun tüm masumluğuna, tüm sihirine karşı onu metalaştırdılar, üzerinden para kazanılan bir kaza çevirdiler derken bir adam çıkıyor, o şaşaanın, o iğrenç yapış yapış gösterinin altından "futbol ölmez" diyor..

futbol hala efsaneler yaratan, hala arkadaşlığın olduğu, milyon dolara insanların kahramanlarının harcanmadığı bir spor..

ve komik olan, belki de turnuvada insanların kalbine en çok dokunan anı yaratan iniesta bu hareketinden sonra sarıkart görüyor.. çünkü futbol dediğinde böyle insanlığa yer yok artık.. teşekkürler havelange teşekkürler blatter

san iker

Cumartesi, Temmuz 03, 2010 zaman: Cumartesi, Temmuz 03, 2010

ispanyollar iyiden iyiye bu adla anmaya başladılar kendisini.. maç için bir yazı yazasım vardi ama arjantine üzüntüm yüzünden bir halt göremedim desem yeri.. maçın en heyecanlı anı "maçın ilk golünü atar" bahsinde 1 e 15 veren xabi alanso'nun kaderin ağlarını örmesi ile topun başına geçmesi, ve guatamalali hakemin fukaranın parasına göz dikerek golü iptal etmesiydi..

böyle hakemleri, böyle fukara düşmanı insanları görmek istemiyoruz..

insan niye maradonayı sever

Cumartesi, Temmuz 03, 2010 zaman: Cumartesi, Temmuz 03, 2010

http://girlslovesoccertoo.files.wordpress.com/2010/02/diego-maradona.jpg

bu yazıya sanırım 17 kere başlayıp etkileyici bir giriş yapamadım. o yüzden bildiğim ve dandik şekilde başlayacağım artık..

insanlar 4'e ayrılıyor benim zihnimde.. ezenler, ezilenler, ezmeyi isteyenler, ezmemek isteyenler. dünya da buna göre şekillenmiş, misal fidel castro zamanında küreselleşmeyi özetlerken şöyle demişti "küreselleşme, kuzey yarım kürenin güneyi ezmesidir".. dünyayı bu eksen üzerinde ele alırsak, ben hiç bir zaman kuzeyi ve temsil ettiği şeyleri benimsemedim diyebilirim. ama işte o kültürde, en azından "o kültürde olmak isteyen bir toplumda" doğduk biz.. nihayetinde tüm türkiye "ezmeyi isteyen ama ezilen insanlarla" dolu bir toplum. (ki bana göre bu ciddi anlamda dandik bir duruş.. 80den önce böyle miydi bilmiyorum ama, ilk fırsatta ezmeye hevesli ezikler toplumuyuz)

kuzey, kendi yarattığı metalar üzerinde hırs yapan insanlar topluluğu zira. başarının parasal anlamının olduğu bir toplumda yaşamak, o topluma hizmet etmek, onun eğlenceleri içinde bulunmak üzüyor beni.

lafı daha fazla dolandırmadan söyleyeyim, havelange'in ve onun selefi (halefi de olabilir bu iki kelimeye hakim değilim. ondan sonra gelen insan demek istiyorum) blatter'in oluşturduğu futbol kuzeyin eğlencesidir. ötesi değil. havelange 70lerin ortasında fifa'nın yönetimine geldiğinde bir kriz ve sonrasinda "bir adam" (sonra bahsedilecektir kendisinden) aklındakileri ortaya dökmesine engel olsa da blatter futbol'un ensesine son darbeyi indirecek, futbol tüm güzelliğini başarıya odaklı bir çirkinliğe bırakacaktı.


http://e.i.uol.com.br/copa/havelange_copa.jpg
(havelange ve kupası)

işte dünya kupalarını hep hevesle karşılayıp, grup maçlarıyla beraber hevesim gidiyorsa, bu üst düzey futbolun dandikliğindendir her şey.

bakın işte sıkıntı bu. daha giremedim bile ana mevzuya. "özet geç lan" diyenler için gelsin: maradona, kuzey'in sunduğu tüm dandikliğe, yaptıklarıyla, yaşadıkları ile nanik çeken bir ilahtır. özellikle güneyli olduğunu, ezilen olduğunu söyleyip de aslında kuzey'e hizmet eden barcelona gibi, brezilya gibi odaklara yaptığı ultra hareketler ile tüm güneyin yüzünü güldüren bir adamdır.

boca'dan barcelonaya 5 milyon'a transfer olduğunda orada yapamayacağı en başta belliydi. dedim ya maradona güneyliydi ve kuzeyde yapamıyordu. o da yıllarca şampiyonluk görmemiş, hele ki avrupa şampiyonluğunu hayal bile etmemiş bir takıma gitti. napoliyi avrupanın zirvesine çıkardıkça huysuzlanıyordu. bir takımı kuzeydeki en yüksek noktaya taşıdığında maradona kokaine bulanıyordu, o sevdiği aşık olduğu napoliyi değiştirmiş, başka bir klasmana sokmuştu ama maradona değişmeyecekti.


http://img.youtube.com/vi/GNgYdrql16w/0.jpg
arjantine hizmeti de aynıydı diego'nun.. kupaları alırken mavi beyazlı formayla, futbolun sihirini alıp götüren (mesela göğüs reklamlarının mucidi) ingiltereye efsanevi iki gol atıyordu. ama işte kuzey son derece "nietzche" vari bir tınıyla kendisiyle haşır neşir olanları kendisine benzetiyordu.. arjantin de değişirken, maradona aynı kalıyor, o araftaki durum bize uyuşturucu muhabbetleri ile geri geliyordu..

futboldan koptu maradona, kilo aldı, ölüyordu neredeyse.. ama doktorlardan önce kendisi farketti, ona elektro şok değil top vermek gerekiyordu..


maradona şimdi çeyrek finalde. tüm kuzeye ait olmak istemeyenlerin mesihi, kuzeyin tüm dalgamotorları ile dalga geçen bir yetenek bugun yine onların zirvesine bayrak dikmek için sahaya çıkacak.. kalbimiz seninle maradona, ve unutma eğer senin gibi oynasaydık, senin gibi yaşardık, eğer maradona olsaydık biz de senin gibi güney afrikaya futbolu bizden çalan en büyük hırsıza, fifa'ya kafa tutmaya giderdik..

manu chao: la vida tombola

kendi kalesine gol atınca feleği şaşan brezilya istemedik hiç

Cuma, Temmuz 02, 2010 zaman: Cuma, Temmuz 02, 2010

bugun hollanda'da kafası ekstra güzel aileler doğan çocuklarına "97" ismini koyabilirler.. zira 97'nin anlamı, brezilya'nın kurulduğundan beri yaptığı 96 dünya kupası maçında kendi kalesine gol atmadığı halde 97'de kendi kalesine gol atmasından geliyor.. öyle bir gol ki sanırım brezilyada çocuklar "yemeğini bırakırsan arkandan ağlar, kendi kalene gol atarsan cehennemde yanarsın ayrıca bacını bafilerler!" şeklinde büyütülüyor.. yoksa bir takımın, tıkır tıkır işleyen bir takımın bir golden sonra böyle basiretinin bağlanmasını başka hiç bir şey açıklayamaz.

maçtan evvel cruff "bu maçı bilet alıp izlemem" dese de sanırım şu an ekstra üzgündür.. kendisi amsterdamda "yozgatlılar kırahathanesinde" maçı izlerken orada olmadığı için hayıflanmıştır.. ama düşünüyorum da sanırım hollanda'nın tüm cenabetliği cruff olabilir.. http://www.golnoir.net/europe/nations/holland/cruyff.jpg

her neyse bu maçın sonucuna en çok ganalılar ve uruguaylılar sevinmiştirler.. kafalarında mağlup çıkacakları bir yarı finaldense "belki yeneriz, zaten bu ipneler portakallar deseler de kendilerine ihracatlarında 1 tane bile portakl yok" diyebilecekleri bir yarı finali tercih etmişlerdir..


dünya kupası benim için şimdi başlıyor. endüstriyel futbolun artık çatısı olan, tacı olan bu turnuvayı ancak hikayelerin başladığı andan itibaren delicesine irdelemeye karar verdim.. hadi bakalım vira bismillah..

WC 2010: Güney Afrika - Meksika : 1-1

Cuma, Haziran 11, 2010 zaman: Cuma, Haziran 11, 2010




en son almanyada bir penaltı noktasindan ağlara giden topla ve patlayan milyonlarca flaşla bitmişti her şey. 4 sene içinde bush yönetimi amerikadan gidiyor, yerine obama geliyordu, ve gelir gelmez de gazı "nobel barış ödülü" ile alıyor, savaşlardan ve acılardan yorulan dünyanın temennisiydi, bir `deus ex machina` misali başımıza gelecek kurtarıcı. zira memleketlerde hrant adındaki güvercinler vuruluyor, 28 bin kişi aynı dalgada boğulabiliyordu. anne nicole smith ve kurt vonnegutsuz bir dünyanın çekilebilirliği nihat'ın son dakikada çeklere attığı golle biraz unutulmuştu. türkiye yavaş yavaş bölgede sesini yükseltiyor, tüm ezilmiş orta doğu halkları büyük arenada seslerini duyurabilecek bir abileri olduğunu hatirlamaya başlıyordu. ve kubada, fidel castro, kardeşi raul aracılığı ile dünyaya mesajı yolluyordu "ölmedim yaşıyorum" (teşekkürler e. g.)

`bafana bafana`'ların ülkesinde, yani her hangi bir ulusun "olm bizimkiler tarihte çok piçlikler yapmislar, deli işler dönmüş" demesini "komik" duruma duruşacak bir geçmişe sahip ülkede yapilacaktı dünya kupası, ve o kupanın en ılımlı grubunun, yani her hangi iki takımın kupaya devam etmesinin süpriz olmayacağı a grubunun, fransa ve uruguay dışındaki ilk maçı ile kupa başlıyordu.

maçtan evvel bafanalar, sahada dans ederken kupaya katilmamamızın bir an için hayırlı olduğunu düşündüm. olur da sabri de dans etseydi kupada gökhan zan ve ibrahim toramanla karşı, türkiyenin dış politikasının gelebileceği noktayı düşünüyor musunuz? "israil büyük elçisi açıkladı: sabri'nin dans ettiği bir ülkeyi ciddiye bile almıyoruz".. allah korumuş.


http://magiarubronegra.files.wordpress.com/2009/06/vuvuzela.jpg

maçın başlaması ile birlikte, daha ilk üflenmesi sırasında "ona üflediğin gibi donumun içindekine de üflesene" diyip sirkulese edilmeyen "`vuvuzela`lar" atağa başladı. eğer bu taktiksel silah bundan 500-600 sene evvel afrika uluslarının elinde olsaydı, bugun tek bir köle muhabbeti etmiyorduk. tarih kitapları "afrikaya giden uluslar, ellerinde yaklaşık 1 metrelik borularla korkunç sesler çıkartan yerliler tarafindan püskürtüldü. kaptan cook hatiralarinda "abi ne bulaşıcam allah aşkına" diye olayı anlatır" şeklinde yazılabilirdi. ama işte yanlış zamanda, yanlış yerde olan vuvuzele 47 ayın sultanını şimdiden terorize etmeyi başarıyordu bana göre..

daha ikinci dakikada bizim cocuk, giovanni golu atabilirdi ama `mokoena` topa ustaca giriyor, giovanniden önce topu kornere atıyordu. ilk yarı böyle gidecek, meksika atak üstüne atak konduracaktı. hatta 35. dakikada meksika golü de atacak, ama özbek hakem "men komando ofsayıtta direm" diyerek golü haklı olarak iptal edecekti (özbekçenin de azericeden çok farklı olduğunu düşünmüyorum kendi hayal alemimde) bir kaç vuvuzela johannesburgu bilenler için söylersem, ziraat bankasının o taraftaki kale arkası civarinda, kafalara vurularak kırılıyor, etraftaki muhtemelen isimler türkçeye "şadan" diye çevrilebilecek abiler tarafindan "beyler ayip oluyor tüm dünya 7 milyar insan izliyor bizi şu an" diyerek olay tatlıya bağlanıyordu..

ilk yarı böyle sakinlik içinde biterken, afrika zurnaları dinmek bilmiyordu. aslında devre arasında oraya beni çıkartacaklar, ve sahanın ortasında iştahla limon yiyecektim de görecektiniz bakalım bir daha vuvuzela çalınıyor mu? damlardı ucundan, sular seller gibi akardı na buraya yazıyorum..

her neyse ikinci yarı bir şekil başladı. 55. dakikada inanilmaz bir "doldurma" ile sol kanatta 8 numara sabalala çok dar bir açıdan topu ağlara hatta direkt doksana takıyordu.. eğer bu afrikada kullanılan topun güzelliğindense, ben bu topu bağrıma basarım arkadaş. umarım hep böyle çok dar açıdan inanılmaz goller olur bu turnuvada.. bafana bafana golden sonra çok ama çok tatlı bi dans yaparken, eminim ki yüz milyonlarca kişi o dansi tekrar görebilmek için afrikanin diger golunu iple çekiyordu..


ki afrika da bastiriyordu ikinci gol için ama ömer çatkiç çakması meksikali kaleci ve defans izin vermiyordu gole.. tam o sirada marquez çok net bir golu 18 içinden aglara gönderdi, ha kaleci kurtarsa "bravo ne kurtarilmaz toptu" demeyecek, ve yanındaki 2 arkadasina pas vermediği için marquez'in meksikada karısına pandik atılacaktı ama sonuçta gol oldu. maç 1-1 bitecekken 80 kusurda afrikanin bir topu direkten dönüyor ve dünya kupasının açılışında, bu zevkli ve güzel maç bitiyordu..

vuvuzelalalara kesinlikle bir çözüm bulunmali ama. eminim ki statta ona üflemek inanilmaz eğlencelidir ama, golden sonra bile üflemekten sıkılayan insanların 130 desibellik seslerini binlerce kilometre ötede dinlemek, hele ki bu konuda ömer üründülle aynı fikirde olmak hiç ama hiç hoş değil.

playoff 2010 altay - konyaspor : 2-2

Pazar, Mayıs 23, 2010 zaman: Pazar, Mayıs 23, 2010

şu radikal'in yazarlarının entelektüel maç girişlerinden kullanmak istiyorum, boris vian'lardan, albert camus'lardan dem vurmak istiyorum.. ama dudaklarımdan sadece aşkın nur yengi şarkısı dökülüyor.. tüm bir sozunun, yagmurlu giresunspor maçının, o rakibe tezahurat edilen kocaeli maçının hatiralari geliyor gözümün önüne.. ve başlıyor şarkı:

Sana kızmak gelmiyor artık içimden çünkü çok üzüldüm
Güller açardı yanaklarımda sarardım süzüldüm
Pişman değilim herşeye rağmen
Seni sevdim seni çok sevdim
Acı çektim denedim herşeyi
Olmadı olmadı olmadı gitti

koca bir sezonu tek bir 90 dakikaya sigdirmak hakkaniyet ölçeğinde pek makul değil. şark ile garbi ayıran yegane şey de bu zaten. biz doğulular her şeyi tek bir anda başarmak veya kaybetmek istiyoruz. efsaneler böyle yazilirken, diğerinin hüsrani oluyor.. öss'den, playoff maçlarına kadar her şey böyle..

oysa gece güzel başladı. 2 senedir top görse bomba diye limandaki karakola götürecegine emin olduğumuz molina bir kafa vuruşuyla 1-0 öne geçirdi altay'i.. altay makus talihini 60 dakika yeniyor gibiydi. ziya doğan defans yaptirdigi takimina 3 degisiklikle ful gaz vermiş altay'in üzerine yüklenmeye baslamisti ki ramazan sahneye cikti. iki tane şık golle konyaspor 2-1 öne geçince altay'in tüm hayalleri bu kez son dakikalarda degil 75. dakikada bitmişti..

bir sene daha deplasman otobusleri ile anadolunun garip şehirlerine gidilecek, altay'in maçlari ntvspor'da degil samanyolu tv'de yayinlanacak, dspor'un iğrenc spikerlerini dinleyecegiz bir kahve köşesinde "hasan degil basan alir" sesleri eşliğinde takimi tutmaya calisacagiz.. saglik olsun.. umarim birilerine ders olur bu maglubiyet.. dere gecerken at degistirmemesi gerektigi atasözüne itimat edilir.

2010 bayern munich - inter : 0 - 2

Cumartesi, Mayıs 22, 2010 zaman: Cumartesi, Mayıs 22, 2010

(milito golden sonra arkadaslarina kosuyordu: kale arkasinda bi alman var na böyle gögüsler allah kitap çarpsın)

hikaye dandik bir barcelona gününde başlamıştı aslında.. luis van gaal, "şişt tercüman, iki dakika gel geç şu takımın başında dur, ben bi küçük su döküp geleyim" demiş, mourinho'da oradan başladığı teknik direktorluk kariyerinde tirnakları ile kazıya kazıya yukarı çıkmıştı.. bir yerde karanlık tarafa geçse de tüm dünyayı karşısına alıp sinirlense ve sinirlendirse de mourinho'nun içinde her zaman o küçük tercüman olacakti... (kahretsin adam resmen darth vader)



(bayernliler kazaran inter bayragi aciyor, uefa da onlara gözlük dagitiyordu)

her neyse maçtan evvel milano'dan 211 otobus taraftar "yakarız milanoyu sen sampiyon olunca" tezahuratları eşliğinde, fransadan geçerken kah "içmişiz şaraplari dalmışız alemlere/mayıs 22'de sampiyonlar liginde koyacagiz bayer müniheeee koyacagiz bayer müniheee" diye bağırarak, kah da "vay vay vay adam ne otoban yapmis arkadas" diye camdan bakarak madrid'e kadar geliyordu.. bayern taraftari ise rahatti..9 kere finale çıkmış, tarihte en bedbaht şekilde kupadan men edilmiş, bu gun de kupayi alsa 5 kez sampiyonların şampiyonu olacak bir takimin taraftari geniştir arkadaş.. aç değildir bir kere. 3 kişi kola mı aldi, 5 erö mü tuttu.. hop hemen bölüşen bir milletin kupa için delireceğini ben düşünmüyorum hiç..

maçtan evvel 75bin kusur taraftar sahadaki hengameyi, "vay biz ispanyoluz ya böyle böyle danslarimiz var" şeklindeki gösterileri izlerken, tv başında maçı izleyen barcelonalilar, o gün, o an bir şey olsa ve o stat içindekilerle birlikte yok olsa zerre üzülmezlerdi.. buna eminim.. bayern ribery'nin eksikliğinde hamit ile çıkacaktı sahaya, inter'de de motta dışında bir eksik yoktu açıkcası. tam kadro sahaya çıkıyordu mourinhonun askerleri.. tam zanetti yanından cıkarken, kendi standinda yükselen kupa insanları ürkütürken, uefa hakem komitesinin hakkında "arkadas senelerdir bekliyor, finalde ingiliz takımı olmadıgı ilk anda kendisini hakem yaptik" dedigi howard webb maçı başlatıyordu..

maç bayern'in kontrolunde başladi.. kimse de aksini düşünmüyordu zaten.. mourinho'nun taktigi bu.. kendi kontrolunde hissediyorsun her şeyi ama bütün olaylar onun isteği doğrultusunda gidiyor.. robben'e yine faul yapiliyor, robben tüm dünyadaki en çok canı yanan adam oldugunu bir kez daha gösterircesine yerde "anam anam anam kırıldı lan kırıldı!" kıvranıyordu.. hamit gol atsa veya attirsa almanlar kazanacak ve biz de almanlar kazandi diye kazanacaktik ama olmuyordu. ataklar cılız kaçıyordu..
(kimin stewartisin sen?? )

35. dakikada milito "11 kişi olsun" diye takima sokulmuş gibi duran demichelis'i ekarte edip çat diye asiyordu topu aglara.. top neredeyse etoo'nun ayanagina degmeden gol oluyordu.. güclü adam etoo'yu tutarken, zayif olani militonun basina verilmiş, milito da bunu affetmemişti..

ilk yarı böyle bitiyordu.. inter'in bu sene oynadigi oyunda bir gariplik var.. tüm rakipler "lan olm iyi oynuyoruz baya, ama niye maglup oluyoruz? hangi ara gol yedik top bizdeydi hep?" diyip kaliyorlar.. madrid belediyesinin bayern taraftarlarina dagittigi gözlüklerle bile anlamamisti almanlar bunu.. ayrica pardon da 3d maç öyle olmazdı!

her neyse ikinci yari başlarken devre arasında tam olarak 7 tane interli taraftar arkadaslarinin mini bayraklarla atmaya calistigi pandiklere maruz kalmıslardi..




ikinci yarı da ilk yaridan farkli degildi.. dedigim gibi baya baya bayern oynuyordu. hamit bindiriyor, robben kaleye cekiyor, olic şekil yapiyordu ama 70. dakikada milito alenen dandik takimlara karşı pes maçı yapan adam gibi yardirip ceza alanına girip çakıyordu topu aglara.. 2-0 olunca maç bitti.. bundan sonra maçı izlemek yerine kücük kadınlar'ın tekrarını izlemeye karar verenler çok şey kaçırmadılar..



maç bitiyor, inter şampiyon olup olmadıklarını anlamak için bursasporun maçına bakiyordu.. hayir bir sakatlik olmasın alelacele sevinilerek.. bursadaki maç geçen hafta 2-1 bittiği için inter 2010 yılının şampiyonlar ligi şampiyonu oluyordu..


http://images.dailyradar.com/media/uploads/ballhype/photos_large/2008/09/16/3ec9e4e952b9c17ded42c754f9c9da23_al_davis_darth_da.jpg
viera devre arasinda inter'i biraktigi için yarım şampiyonluk madalyasını almak için sahaya çıkmaya çalışıyor, uefa yetkilileri "hiç olur mu öyle bişi senin aklin aliyor mu?" diyip gencin kalbini kiriyor, mourinho van gaal'e "i hate youuuuu" diye bagirmak yerine "elini öpeyim hocam" ayari cekiyor (yenilseydi benim dedigimin olacagina eminim) ve bir sezon daha böyle bitiyordu.. şimdi bir kac gün sonra 48 ayın sultanı, hoş geldin ya dünya kupasi diyecek futbol sever!

Goodbye Harry Kewell and thanks for all the good moments!

Cuma, Mayıs 21, 2010 zaman: Cuma, Mayıs 21, 2010


bir futbol fanatigi asla galibiyet için futbol izlemez.. allah aşkına kim galibiyetin farklı olacağı bilinen bir maçtan keyif alır ki? bir futbol fanatiği büyülü bir an bekler, hayatının tüm boktanlığını bir kenara atabileceği, kredi kartı borcunu, işteki koyduğumun patronunu, karısının isteklerini, kocasının vurdum duymazlığını, unutabileceği bir anı bekler.. işte bu yüzdendir ki biz aslında vapur etrafında uçan martilardan farklı değiliz.. elbet biri, bir gün gevrek atar gibi bekliyoruz.. ve umarsızca, o gün gelecek diye vapurların etrafında uçup duruyoruz, onlarca, binlerce bizim hislerimizi paylaşan martı ile birlikte..

işte kewell bize o muthiş anlardan birini sunan adam olduğu için ondan vazgeçemiyoruz.. ayağının üstü ile topa vurup bordoeux aglarina gönderdiği an tüm bir hayatım boyunca asla unutamayacağım anlara girmişken kewell'dan nasil vazgeçebilirim ki ben? takimi sahiplenmesi, iyi kalpli olması falan yalan.. ben kewell'i beni büyülediği, hayattan uzaklaştırdığı an için seviyorum. ve tekrardan yasadigim her şeyden öte duygularla yumruğumu havaya kaldirip gol diye bagirmami saglama ihtimali için seviyorum..

ama bugün vedalaşıyoruz kendisiyle. eşsiz bir iki sene sundu bize.. adını her duyduğumuzda, sağdan ve soldan hızla gelip heyecanlandıracağını bildiğimiz, arka direkten topu ağlara sokup herkese meydan okuyabileceğimizi düşünmemizi sağlayacağını umduğumuz bir buçuk, iki sene..



olur da adını google'da aratırsa, bir türk gencinin kendisi hakkında düşündüklerini ingilizce okusun, hiç bozmadan james blunt'dan:

goodbye my friend.
you have been the one.
you have been the one for me.

i am a dreamer but when i wake,
you can't break my spirit - it's my dreams you take.
and as you move on, remember me,
remember us and all we used to be
i've seen you cry, i've seen you smile.

playoff 2010 altay - adanaspor : 2-1

Perşembe, Mayıs 20, 2010 zaman: Perşembe, Mayıs 20, 2010


bir tarafta "yoksulluk kader olamaz" demek için, açlıktan ölmemek için, kimilerine göre "kaderlerine" göre ölen insanlar varken, altay ve adanaspor'un "kader" maçına çıkması garip biraz. en azindan bunun böyle adlandırılması komik. insanın vicdanı "siktir et herşeyi burada fukaraliktan ölenler" var derken dünyanın çarkı "her şey devam etmeli" diyor.. işte bu durum altinda, istanbul'un en rüzgarli mekanına "olimpiyat" yapilsin diye kurulan statta bank asya playoff mücadelesi yapiliyor ve altay adanaspor'u 2-1 yeniyordu..

aslında hikayeyi 2 hafta öncesinden başlatmak gerek. zafer bilgetay'in gidişinden, güvenç kurtar'ın "süper lig'e çıkartırsam para alırım dedim." demesine, zafer biryol'un "ya teknik direktorun önemi yok, ha nasıl var sene başında var" demesinden, izmir istanbul, istanbul olimpiyat stadı, gidiş dönüş ve maç biletinin 10 liraya taraftar kulubunden alinabilecek olmasına kadar anlatilacak bir çok dandik öykü var.. ama ben ki alsancak stadının tribunune normal dudaklarla gidip 1 kilo çiğdemi 90 dakikada iyiyip şişmiş dudaklarla "o golu kocormoyocoktu" diyen adamım, benim maçı izlemem de ancak izmirde bir kahvede olabilir..

karşıyaka maçı berabere bitmiş, altay güvenç kurtar yönetiminde acaip korkulu bir oyuna başlamıştı. sanki playoff oynamıyor, yunan ordusu "beyler savaşmayalim, kazanan takim izmir'i alsin" demiş de "aman maglup olursak izmir düşer" dercesine bir korku ile oynamisti iki takimda.. eh nihayetinde ali sami yen'de aynı saatlerde konya 3 puani alirken, altay 1 puanla yetinmişti. şimdi sikko bir durum vardi. konyaspor ksk'yi yenerse ve adana kazanır veya berabere kalırsa, nevizadede duran konyalı abinin takımı gelecek sezon istanbula tam 5 kere gelecekti..

maçın daha başında ali sami yen'den gol haberi gelince (top taçtan içeri girmiş, acilan orta gol olmuş ve tüm karşıyaka hakem'e sövmüştü) durum bir garip oldu. altay sahada, onur,budak, yigitcan, mesut, yuksel 5'lisi ile savunma yaparken, ilerde sadece eşkiya duruyor, ona da top mop gelmiyordu acikcasi..

güvenç hoca altay'i zerre bilmiyordu belliydi.. misal ben teknik direktor olsam, 3-5-2 oynatirdim altay'i.. yiğitcan zira 3 kişi sayılabilir benim futbol ölçeğimde..

her neyse.. ilk yarılar biterken konyaspor süper lige çıkıyordu.. adana'nın çok tehlikeli olmayan 2 atağı, altay'ın yüzde yüzlük bir gol pozisyonu (mesut ceza yayının oradan vuruyor, adanaspor savunması topu cizgiden cıkartıyordu) ilk yarının devre arasi görüntüleri için saklanırken, tribunlerde bir bozyakalı taraftar "dondum mına koyiim" lafını söyledikten sonra etrafindan "hakket ha" destegini görüyordu.. rüzgar öyle bir geliyordu ki kimse sigara bile yakamiyordu o mevkide..

her neyse bu soguk ve rüzgar altinda bir avuc taraftar isinmaya calisirken (aslında o taraftari alsancak'a koysan stat dolardı ya işte olimpiyat stadı büyük) "bu stadı kalabaliklar için yapmislar.. 80 bin olunca ısınıyormuşsun" geyiği mehmet budak ile musa arasında dönüyordu..

60. dakika gibi burak ve molina, musa sinan ile kaptan onur'un yerine giriyordu.. 70 gibi altay bir serbest atista molina'nın ortasına burak'ın kafayı ekleştirmesi ile öne geçiyor, bir kaç dakika sonra adanaspor'lu defans oyuncusunun topu orta sahada burak'a kaptirmasi, burak'in 30 metre topla koşup molina'ya "alda at" demesi ama 2 senedir türkçeyi ancak "midye kaça?" kıvamında öğrenen molina'nın bu lafı anlamayıp topu auta atması ile maç döner gibi oluyordu..

zira ardından hemen selçuk şahin'in galatasaray'a attigi gol gibi bir golu tiago'nun hatali pasi ile topu alan emre atiyordu altay'a.. ali sami yen'de maç 1-0 giderken, bu skor konyaspor'u süperlige çıkaracaktı..

ama 90 dakikada tiago, serbest atistan ampul gibi asinca topu iş değişti.. her şey son maça kalıverdi.. golden sonra formasını kafasindan çıkardıysa anamın avradım olmasından hiç bir gocunma duymayacagim tiago, formasını cikardi diye ikinci sarıkartı görüyor ve halis özkahya (ki kendisi yalova hakemidir) eyyamcılığını bir kez daha kanıtlıyordu..

şimdi tüm bir sezon yine ve yeniden altay için tek bir maça kalıyor.. konyaspor daha geçen sene düşmüşken, asansor olup bir üste de çıkabilir, ya da yılların özlemini altay pazar günü dindirebilir.. yine izmirden sabahın 6:30 unda otobusler kalkacak, yine insanlar umut edecek.. bu kez penaltilar olmayacak ama bir elimizde biramiz bir elde rakımız olacak.. ve umarim gece sonunda kafamız kıyak olarak, altayımızın formasındaki sim siyah armayla, süper lige çıkmayı kafiyeli şarkılarda birleştireceğiz..

Tarihin tekerrür ettiği yerden bir timsah çıktı

Pazar, Mayıs 16, 2010 zaman: Pazar, Mayıs 16, 2010





uzun bir yazı yazmak gerek.. 90'lardaki o trabzon için talihsiz maçtan başlayarak.. aklımda olsun şimdilik bu foto dursun.. tebrikler bursaspor..

Bu sene ligin sonunda, seneye 5 kere istanbul'a

Pazartesi, Mayıs 10, 2010 zaman: Pazartesi, Mayıs 10, 2010

Zafer Biryol'un yükselene performansıyla, yiğit'in muhtemel dönüşüyle, ve takımın başına geçen güvenç kurtar ile altay'ın süperlig'e çıkacağını umuyorum.. Hatta kısmetse görmeye gidiyorum.. Hadi bakalım, gelsin o gece..

cüneyt çakır uefa elele, fulham finale!

Perşembe, Nisan 29, 2010 zaman: Perşembe, Nisan 29, 2010

http://www.ligtv.com.tr/uploads/news_manset_resim_yx_CuneytCakir01.jpg
ağzı laf yapıyorsa, bir 10 sene sonra tvde kendisinin anılarını dinleriz.. "yıl 2010, fulham maçını yönetiyorum. avrupa ligi yarı final maçı ha.. fulham güçsüz, zamora var arap başka bir şey yok"

tebrikler tabii ki.. hızla yükseliyor cüneyt çakır..

2010 barcelona - inter: 1 - 0

Çarşamba, Nisan 28, 2010 zaman: Çarşamba, Nisan 28, 2010

(bursa'lı busquets yerde acı içinde kıvranıyor)

drama'nın ilk ayağını kısaca özet geçelim de geçen hafta yaprak dökümü izleyenlere kıyak olsun; barcelona san siro'da ilk golü tipik bir pes 2008 oyunu ile attı. ardından interin 3 golu geldi ve maç 3-1 bitti.. tüm bu olaya rağmen kanımca maçta tek zevk veren interli 75. dakika gibi oyuna giren balotelliydi..

http://static.guim.co.uk/sys-images/Guardian/Pix/pictures/2010/4/28/1272482382725/Inter-coach-Mourinho-talk-003.jpg
(mourinho maçtan önce futbolcularina "yengeniz bir mantı yapmış geçen akşam parmaklarınızı yersiniz" diye anlatırken)


maçtan evvel mourinho giydirmedik insan birakmiyor hatta laf bir an "çorumspor klasman gruplarına kalmaya baksın önce"ye kadar geliyordu.. gazeteciler açbilaç bu arkadaşın konuşmalarını "mourinho ona buna şuna gider yapti" diye yazarken maç günü geliyor, barcelona yönetimi taraftara "ya rica ediyoruz, lütfen diyoruz avrupalı olabiliriz ama maça saatinde değil 1 saat erkenden gelin.. ambians olsun ortam olsun ya!" diyordu.. demek ki olay bu.. barcelona da olsa boluspor'da olsa "maçtan 1 saat önce gelceniz buraya, birlikte isincez, birlikte konsantre olcez" durumu var. (tolga'nın boluspor taraftarına seslenişi için şuraya..)


http://static.guim.co.uk/sys-images/Guardian/Pix/pictures/2010/4/28/1272484797678/Barcelona-fans-with-anti--009.jpg
(bu taraftardan beklediler maça erken gelmelerini.. ha bu arada mourinho barcelona'nın madridde final oynamak konusunda takıntılı olduğunu söylerken abartmıyordu sanırım)

bir italyan takımı deplasmana 3-1 önde gidiyorsa futbol namina bir şey beklememeyi öğretti bu hayat bana.. üstüne bir de ilker yasin ve hikmet karaman duosu ile karşılaşınca tüm umutlari birden yıkılan ahu tuğba'nın kız kardeşi gibi hissettim kendimi.. fotograf studyosuna "belki tecavüz etmez" diye gidiyordum ama bu kadarını da beklemiyordum..

her neyse bir şekil maç başladı. barcelona beklendiği gibi topu alıp inter'e vermiyordu, inter de arada top ayağımıza geçerse ilerde milito ile topu kaleye kaktırırız diyerek, 2004'te yunanistan'ın kitabını yazdığı bir oyunu oynamaya çalışıyordu.. ki bir atakta milito hayali bir keskin nişanci tarafindan vurulup yerde kalınca inter'in makyevellist bir şekilde maçı kazanmak için her şeyi yapabileceğini anladık..
http://static.guim.co.uk/sys-images/Admin/BkFill/Default_image_group/2010/4/28/1272486969483/Barcelona-006.jpg
(geçen sene barcelona'da oynayan eto'o inter sezon başında alıyor, ismini yavuz veya midilli olarak değiştirmek istiyor ama uefa buna izin vermiyordu)

29. dakika'da motta busquets'i tokatlayıp ikinci sarı kartını görüyor ve taraftar için korku dolu anlar başlıyordu. inter kapanacaktı.. busquets yerde "ağlıyor numarası" inter taraftarı stadın üstlerinden "ayağa kalkın adam gibi oynayın" tezahuratını italyanca söylüyordu..
http://static.guim.co.uk/sys-images/Guardian/Pix/pictures/2010/4/28/1272486665595/Thiago-Motta-lets-Sergio--012.jpg
(senin ananı avradını severim doğru konuş moduna giren motta!)

ilk yarıda şunlar oldu, bunlar oldu demek isterdim. sonuçta şampiyonlar ligi maçı izliyorsun, sahada bir oyun gormek istiyorsun.. ama maşallah wagner'in 3 saat süren türk dizileri gibi bir oyun sergilenmeye başladı bu dakikadan sonra.. 3 saat dizi izliyorsun sonra msn'e girdiğinde arkadaşın "nasildi" diye soruyor ve sen sadece "behlül bihter'e çakmaya çalıştı" diyebiliyorsun.. ayni şekil.. futbol oynandı işte.. barcelona ceza alanına girmeye çalıştı inter izin vermedi.. hikmet karaman bu arada guardiola'ya akıl veriyor, "şimdi böyle oynatilmaz" kivaminda bir şeyler söylüyordu.. bu adanalılar gerçekten çok garip insanlar.. galile adanali falan olsa "dünya adananın etrafında dönüyor" derdi yemin ki..
http://static.guim.co.uk/sys-images/Guardian/Pix/pictures/2010/4/28/1272486668601/Barcelonas-Dani-Alves-arg-015.jpg
(dani alves'den "hocam napalim tiryakisiyiz" pozu)
devre arasında pep guardiola "ibram, bak koçum oradan giriyorsun buradan atiyorsun, vururmuş gibi yapip "bacına kayıolar!" diyip defansı ekarte edip golu atiyorsun" diye anlatirken mourinho arkadan sokuluyor "özet geç lan" ayarinda komiklik yapip gidiyordu.. guardiola'nın o anki yüz ifadesini bulursam, duvar kağıdı yapicam "alın lan bunu başımdan" cümlesini bir insan bakışları ile kurabilir mi? kuruyormuş işte..

ikinci yarı'da interli oyuncular sahaya çıkarken zanetti "beyler herkes defansa yardima geliyor" diye takımını uyariyordu.. kale arkasındaki skorbord "55." dakikayi gösterirken maçı tv'ye veren yönetmen "yaz anasini satayim ekrana inter'in gol atma şansı: %0 barcelona'nın gol atma şansı:%0" diye cinnet geçiriyor, 5 saniye sonra "sigara içmeye çıkıorum ben" diyerek olayı geçiştiriyordu.. tamam bundan zevk alanlar olabilir.. yani oturup "aha nasil ortanın açılmasını engelledi" "bravo nasil etten duvar oldu" diyenler olabilir.. ama açık konuşayım, ben ikinci yarıyı 80. dakikaya kadar izlemektense ayazağaspor ile haznedarspor'un "olm ayağınla orta yapican götünle değil" bağırışmaları arasında geçen maçını izlemeyi tercih ederim..

http://static.guim.co.uk/sys-images/Guardian/Pix/pictures/2010/4/28/1272491858938/Inter-defender-Maicon-rea-016.jpg
(korneeeeer)
71. dakikada milano yer yerinden oynuyordu.. inter ilk kornerini kazandı.. milano'nun tüm kahveleri ve iddia bayilari yikilmisti sanki.. "korneeer" diye sevinçten bir kişi balkondan atlıyordu.. sonra gol falan olmadı..

açıkça farkediliyordu ki, guardiola'nın bir b planı yoktu.. a planı hep işe yaramıştı, hiç b planı'na ihtiyacı olmamıştı o da hazirlamamıştı bir tane.. sonuçta bir senelik teknik direktordu sadece.. ama 84. dakikada golü pique vals yapar gibi atiyordu.. top penaltı noktasının az sağında pique'ye geliyor, para maçı yaparken dönen para gibi dönen pique topu iki tane kayan interli arasından (yıldız kayması olacağını söylüyordu televizyonlar) ağlara gönderiyordu.. dünyanın farklı yerlerinde 54 farklı dilde "nihayet" kelimesi kullanılıyordu ama gol çok geç gelmişti.. 168. dakikada bir gol daha atabilirdi ancak barcelona..

http://static.guim.co.uk/sys-images/Guardian/Pix/pictures/2010/4/28/1272491863146/Lionel-Messi-rues-another-020.jpg
(golden sonra messi iki rekat şükür namazı ihsan eyledi)

barcelona taraftarı zafere kaçış filmindeki alman taraftarı gibi ayaklanmıştı.. zira durum acaip garipti.. 100 sene önce "no pasaran/geçiş yok" diyen halka bugun mourinho "no pasaran" diyordu.. 95 bin kişinin bir şekil olayi epikleştirmesi gerekiyordu, işte o anlarda aynı ağızdan söylenen şarkılar geldi.. böyle durumlarda ben ispanyol iç savaş şarkilarini bekliyordum "a la barricadas" falan söylensin mesela.. ama tabi oraya en az 50 euro verip giren taraftarın o tarz sarkilarla işi olmaz..

90+1 de bojan golu atiyordu ama golun öncesinde hakem troure'nin topu elle aldığını söylüyor "buranın çakali sen misin artiz!" diyip troure'ye madik atiyordu.. oysa "pliz hocam ya" ekolunden gelen troure haklıydı, top eline carpiyordu evet, ama eli olmasa çüküne çarpacaktı.. şahsen ben hakem olsam verirdim golu..

http://static.guim.co.uk/sys-images/Guardian/Pix/pictures/2010/4/28/1272491865086/Bojan-Krkic-fires-the-bal-022.jpg
(buz gibi gol!!)

hülasa maç bitiyor, 2004 yılında yunanistan'ın futbola yaptığını inter bu maçta yaparak finale çıkıyordu.. mutlak bir galibiyetten sonra stadyumda çalacak "çelik - güle güle yavrum" şarkısı bir kenara atiliyor, yerine şampiyonlar ligi şarkısı çalınırken, yerde braveheart filminde ölen iskoçyalilar gibi yatan barcelona'lıların arasinda bir uzun bacaklı mourinho beliriyor, tribunlere "önce allah, sonra cengiz kurtoglu, sonra ben!!" hareketi çekiyor valdes "bilader hastam olursun yapma böyle işler" diyip mourinho'yu tribunden uzaklaştırmaya çalışıyor, mourinho hiç bozmuyordu.. interlilerin saha ortasinda sevinmesine kızan barcelona yönetimi "barcelona merkez akıllı olsun herkez!" tavrını sergileyerek fiskiyeleri açıyor "sie lan!" diyerke interlileri sahadan kovuyordu..

bir şampiyonlar gecesi de burada noktalandi.. evet futbolda yenmek de yenilmek de yani herşey var.. hatta ilker yasin bile var.. iyi geceler efendim..