2010 galatasaray:4 kasımpaşa spor:1

Pazar, Şubat 28, 2010 zaman: Pazar, Şubat 28, 2010

(tüm maç boyunca "vuslatın başka alem, sen bir ömre bedelsin" diye dolanmama neden olan tarafarı kınıyorum!!)

ilerde galatasaray tarihini yazacak insanlar bu maçtan pek bahsetmeyeceklerine eminim.. çığır açan bir olay olmadı maçta, veya ilk kez başa gelen bir şey olmadı. ne bir futbolcunun galatasaray adına attığı ilk golü gördük, ne tribunden bir taraftar aniden yanmaya başlayıp yanındakilere korku dolu anlar yaşatıp, sahadaki yabanci oyunculardan birinin musluman olmasina neden oldu..(tamam bu ikincisi tamamen benim fantezim) dediğim gibi bu soğuk şubat gecesinde ali sami yen'de oynanan maçın tarihsel hiç bir değeri olmayacak.. ama şu an önemli bir maç. galatasaray'ın 4-1 kazandığı ve atletico maçı sonrasında kırılan kalplerin tekrar sarı kırmızı kan pompalamasına neden olduğu bir musabakadir bu maç..


http://bgplanet.nl/planetafood/components/com_virtuemart/shop_image/product/DERBI_LIMONADA_3_4b0435b02bee1.jpg
(evet bu maç da bir derbiydi!)

maçtan evvel galatasaray yönetimi, kasımpaşa stadında taraftarına yapılanların aynısını kasımpaşa'ya da yapmaya çalışıyor, kale arkası tribunun fiyatını 75 liraya çekiyordu. hesapta dişe diş intikam politikası güdülecek, "bakin ilk yarıdaki maçta siz bizim tribunu 75 lira yaptınız buyrun biz simdi 75 lira yapiyoruz" ayağına yatiyordu.. bu dünya var oldukça büyük adamların hırslarının acısını küçük adamlar çekecek sanırım.. waterloo'da napolyonun gazi ile ölenler, stalingrad'daki hitler'in öldürdükleri, ve maçı izlemek için 75 lira vermesi gereken insancıklar.. hepsi bir bana kalırsa.. her neyse.. kasımpaşa takımının en iyi oyuncusu moritz oynamayacaktı bu maçta.. "zaten paso kluplerden topluyoruz kendisini. ayağını sakatlamış, nerede sakatlamış? dans ediyormuş!" şeklinde açıklama yapan kasımpaşa yönetimi taraftarlar tarafından kınanırken, galatasaray da sahaya eksik olan elano'nun yerine ayhan, sağ bekte sabri ile çıkıyordu.. sabri sigara tiryakisi için nikotin gibi bir şeymiş onu anladım ben.. varlığında kıymetini bilmediğin, laf söylediğin, yokluğunda aradığın bir vukuat..velhasıl tribunler eski açık haricinde dolmuş, sinem kobal da yerini almışken maç yedi itibari ile başlıyordu.

(gol atınca manitaya havası da apayrı oluyor tabi)

daha maç yeni başlamıştı ki şahin ceza alanına girdikten hemen sonra topu kaleye yapistirdi. top francodan dönünce pozisyonda beleşçilik yapan kasımpaşalı emre topu aglara gönderdi ama takribi 10 saniye sonra ağzından "nasıl ya, nasıl ofsayt hocam!" lafı dökülüyordu.. kameraların çekmediği bir anda şahin tarafından "kalıbına s***yım" tabiri ile azarlanan emre kasımpaşa'yı resmen geriye itmişti..

yılmaz hoca'nın taktiği belliydi, "defanstan kisa toplarla çıkıyoruz, ileriye bindirince bu büyük takımlar bizi harcıyor" rijkard ise dersine çalışmış "beyler ileride basıyoruz" (avcu acip yere 90 derece olacak şekilde konumlandırarak ileri geri oynatma hareketiyle birlikte). işe de yarıyordu bu. galatasaray dakikada iki atak geliştirmeye başlıyor, giovanni santos bindirdikçe ağzına mecidiyeköy tozu kaçıyordu. galatasaray böyle ilerde basıp çok top kaparken aradığı golu ancak 30. dakikada bulabildi. servet'in ceza sahasına indirdiği topu jo, arda'nın önüne bırakırken, "olm manita izliyor be, ne pis ayar olur şimdi ha!" diyerek topu ağlara gönderiyordu.. golden sonra arda elleri çırpıp "beyler bozmuyoruz, aynen devam" diye arkadaşlarına bağırırken sabri'nin "yenge izliyor diye mi bu havan yabancı!" çıkışı maçın unutulmazları arasına giriyordu..

galatasaray bundan sonra kilosu 2.5 liradan bir ton gol kaçırıyordu.. jo ayrı, santos ayri, arda keita ayrı kaçırıyordu.. yeni açık tarafındaki kaleye şutlar girmezken, ilk yarı bitiyor, tribundeki stumpf barışla birlikte "şimdi ben direğin önünde durdum tamam mı? yani top benim kafaya çarptı yoksa tugay atmadı.." şeklinde bir muhabbete giriyordu.. 15 dakika kenan doğulu şarkilari ile geçiliyor ve takimlar ikinci yari için tünelde gözüküyorlardı..

galatasaray bu kez eski açık tarafına gol kaçırıyordu. hatta bi ara 4 galatasaraylı, 2 kasımpaşalının arasından golu atamadı.. gönlümüzün milli takım antrenoru yılmaz vural, ikinci kaleci olarak ali güneş i oyuna alip orta sahayı bir şekil düzene sokmak istiyordu. (bkz: 21 eylül 2009 kasımpaşa galatasaray maçı) galatasaray gol yiyecekti, bu kadar gol kaçırdımı kesin yerdi hatta 55. dakika gibi galatasaray tribunleri "bari şimdi golu yiyelim de çıkartırız" kabullenişine girmişlerdi hüznün beş aşaması konseptinde galatasaray taraftarının "inkar'ı bu kadar çabuk kabullenmesi acaip sosyolojik bir olay aslinda". nitekim çok geçmeden kasımpaşa'nın golu ali güneş'in sağ tarafa ortası ile, sabri'nin "maç kondisyonu" eksikliğine sığınıp topla buluşan yekta'nın ayağından geliyordu..

75. dakikada, yenilen golun üstüne yakılan sigaralar daha bitmemişken santos topa çakıyor, top murat'dan dönüp penaltı noktası civarında ardanın kafasi ile buluşuyor, arda kafa ile keita'nin önüne topu bıraktığında keita'nin volesi bundan yıllar sonra "bizde bir arap vardi, ismi neydi tam hatirlamiyorum ama bi maçta bir vole golu atti.. of ki ne of" olara anılacaktı..

bundan sonra galatasaray birisi penaltıdan birisi de ofsayttan iki gol daha buldu çabucak.. futbol hakemlerinin belli bir standarti oturtamaması yüzünden ssangyong'un yediği kirmizi karti (tamam sırtta yazan isimlere daha alışamadım.. ulan diyorum bu adam koray'a benziyor da ssangyong kimdir?) ben içime sindiremiyorum.. alenen menapoza girmiş dul karı gibiler.. birisi gole giden guiza'yi düsüren adama sari kart çıkartır, diğeri bence gol olmayacak bir jo'yu düşürmeyi kirmizi kart ile cezalandirir.. ha tabi guiza'nin tehlikesi hiç bir zaman "mutlak gol" olarak adlandirilamaz ama insan iyi niyetle davranir be arkadas "olmaz ya belki guiza gol atar" der de verir kirmizi karti..

hülasa galatasaray güzel oyunu ile taraftarına güzel maç izlettirerek şampiyonluğa bir adım daha yaklaşıyordu.. kasımpaşa takımında barış'ın harikulade oyunu farkın açılmasını engellese de farkı hakemler açıyor, galatasaray zor ama kazanacağı bir musabakayı daha kolay kazanıyordu.. bu iki kere iki dört.. hoş, ilk yaridaki ali güneş kurtarışına sayılsın bu kolaylaştırma artık.. bu arada yılmaz vural bu sezon ilk kez tv'nin yayınladığı bir maçta bu kadar net yeniliyordu.. galatasaray eğer haftaya eskişehir deplasmanından puan çıkartırsa, gari kimse tutamaz.. sevgiler iyi haftalar..

Galatasaray -Atletico Madrid son baskı

Cumartesi, Şubat 27, 2010 zaman: Cumartesi, Şubat 27, 2010

başrolde ,on tane ultraslanın boyadığı "allah diyen aslan" motifi ve hoş bir kareografi ile başlayan gecedir. -Başkan Önenç arkadaşımıza kişisel şükranlarımızın yanında ayrıca teşekkür ediyoruz.

İtalyan düdük yardımcılarına maç öncesi son taktikleri verirken objektiflere böyle yakalandı.İtalya bahis skandalında en populer isimlerindendi. Uefa'nın sakat maçlarda "bişey olacaksa buna olsun " mantığıyla ateşe attığı isimlerden biri olduğundan turu geçen takıma bile sevimsiz görünmeyi başarabilmiştir.



derken yeşilliği gören koştu. Aralarında üçerli beşerli gruplar yapan futbolcular baya baya alman kale ,dokuz aylık, ortada sıçan tarzı binimum attraksiyon eşliğinde ısındılar. Bi ara Sabri'nin gazına gelip ciddi ciddi japon kale oynayan futbolcuları hakemin" evet 8 oldu beyler , örtüyü çekinde başlayalım ,saat yazıyo" tarzı serzenişi ile kendine getirdi.

santos da ısındı . kendi topunu getirip rahat rahat top sektirdi , dizinle 20 sektirdi , sabri abisi " küçük!! at bakam topu!! " diye bağırasaya kadar gönlünce koştu, terledi ,hevesini aldı..









kameraların sevineni çektiği dakikalarda, gol sevincini ne kadar abartırsanız ,olayın rakip için o kadar eziyete döndüğünü idrak ettiğimiz 2 karedir.




"maçın özeti".

Milyon adet insan ,çekilen kurayı "abi keita yaparsa yapar" olarak çözümlerken Madrid heyeti başının kel olmadığı kanıtladı. Galatasaray'ın yekpare hucum anlayışı ve Madrid'in bu anlayışa yaptıgı sert muhalefet dikkatlerden kaçmadı. O da insan sonuçta. Gerçi çok net konuşmamak lazım.


Caner kırmızıdan sonra secdeye gelip günahları için tövbe etti, 20bin küsür kişinin beddualarına karşı tek başına dayanmaya çalıştı.

ilk maçın akıbetinden sonra favorisi süprizi kalmayan eşlemenin sonunda, Leo Franconun dediğinin çıkması , Keitanın 2 gol ve 18km aldıgı yolun heba olması gibi moral bozan hatıralar eşliğinde ,Jo transferine yapılan "avrupada oynamıyor,ne anladım o işten" eleştirileri sona ermişti . Zira artık hiçbiri avrupada oynamıyor. Görünen kamyon farıymış arkadaşım.

2010 galatasaray:1 atletico madrid:2

Perşembe, Şubat 25, 2010 zaman: Perşembe, Şubat 25, 2010

oysa ki mükemmel bir sene olacaktı 2010.. lost'un sonunu gorecektik, red hot chili peppers yeni albüm yapacaktı, fransa'da en iyi üzüm yılı olacak, ve bu üzümlerden yapılan şaraplar ihtiyaç fazlasından ege bölgesindeki halka dağıtılacaktı.. üstüne bir de galatasaray rijkaardla beraber en azindan avrupa'da mayıs'ı görecekti.. ne geçti şimdi elimize? iddia'dan "üst olur abi kesin, keita 1 tane atar, arda da bir tane atar. hadi yiyelim diyelim bir tane 2-1.. banko üst" diyerek yatirilmiş bir kupondan kazanılan 17 lira 41 kuruş... 17 lira 41 kuruş mutlu olmaya yetmez ki

galatasaray maçın başından beri yorgundu zaten. iki takım da set oyununu benimsemiş "üzerime gelen olursa o boşluktan içeri dalar haklarım" rakibi diyordu.. o içeri dalmalardan bir tanesinde top serveti geçti ama aguero serveti geçemedi.. karate kid zamanlarından öğrenilen "yerden tekme"yi servet savurdu aguero'ya.. aguero, marca'nin yazdigina göre sezonu kapatirken, atletico vitesi yükseltti. arkadaslarinin intikamını alacaklardı. reyes bir kanattan bindirirken galatasaray'in defansı leo franco ile birlikte son maçlarda olduğu gibi devleşti.. iki takım da gol bulamazken devre birden bitiverdi..

devre arasında servet gidip özür diliyordu atletico takimindan.. hani "bak özür diledik insafli oynayın" manasında sözlerdi sanırım. galatasaray takımı forveti olmadığında kafası kopmuş bir tavuktu.. bunu bu maçta bir kez daha farkettik. mustafa sarp ne yapcagini topu kime tasiyacagini bilmiyor, arda kaçak güreşiyordu.. derken uğur'un alışılagelmiş konsantrasyon eksikliginden faydalanan madridliler taç atışından başlattıkları pozisyonda buldular golu.. herkes ceplerindeki sigara paketlerine uzanmış, ateş alıp sigaralarını yakmış, böylelikle stadın üstüne bir sis inmişken açılan ortayı keita kaleye gönderiyordu.. maç 1-1 olmuştu artık..

galatasaray ve atletico yine kör dövüşüne başlamıştı ki caner süper bir yetenekle ceza alanı içinde rakibi sirkulase etti.. boş zamanlarinda vampir avliyormuş gibi duran atletico defans oyuncusu duştukten sonra topu eliyle kesiyordu ama yan tarafta akşam sporu için oraya geldiğini düşündüğüm hakem göremiyordu bu elle mudahaleyi. caner de kızıp rakibini hemen düşürüyor, ilk sari kartını yiyor, 2 dakika sonra da yanlışlıkla "O" tuşuna basarak kayıp ikinci sarı kartı görüyordu. bu olayın başka izahi yok.. ha var da o da caner'in ultra amator bir sporcu olduğu gerçeğini getirir meydana..

galatasaray'ın morali komple bozulunca, golun gelmesi an meselesiydi ve forlan 89'uncu dakikada galatasaray defansını ipe dizip atiyordu golu..

17 lira 41 kuruş'un hikayesi bu işte.. 2010 da ne lost bitecek, ne şarap rekoltesi muhteşem olacaktı, ne red hot chili peppers yeni albüm çıkaracaktı.. bunlara hiç inanmadım.. ama allah biliyor bir ara galatasaray'in mayısları göreceğine inandım.. güneş batmadan başlayan avrupa maçlarını tekrar göreceğimizi sandım.. yanıldık.. çok üzücü şekilde hem de..

2010 beşiktaş:1 galatasaray:1

Pazar, Şubat 21, 2010 zaman: Pazar, Şubat 21, 2010

(siyah beyaz yıllarda, sahada kim kazanırsa kazansın, galip her zaman beşiktaş sanılıyordu)

Küçükken kurban bayramlarının 2. günü genelde yağmur yağardı. Bu olay annemin de gazlaması ile benim minik aklımda "Bak işte Allah Baba etrafta kesilen hayvan kanlarını yağmurla temizliyor. Bir nevi devasa bir hortum tutuyor sokaklara" şeklinde yorumlanırdı. Şimdi küçükken edindiğim bilgiler doğrultusunda şunu idrak ediyoruz
1. Allah diye bir şey var
2. Tüm hafta içinde biz çalışırken güzel havayı pencerenin dışına koydu, ve ne zaman hafta sonu oldu yağmuru salıverdi.
3. Senede 2 kez gelen Galatasaray Beşiktaş derbisinin de yağmur altında oynanması, Turist Ömer gibi Allah Baba'nın da Fenerbahçeli olduğunu gösteriyor.


(eeeaaaaggggleeeeee!!!)
İşte tüm bu manzarai umumiye içinde Beşiktaş tarihi İnönü stadı'nda oynanıp, memleketin birlik ve beraberliğe bu kadar ihtiyaç duyduğu bir günde takımların 1-1 berabere kaldıkları bir maçtır bu.


(keita gözünün kaybettiği an uçmaya başladı.. şahitleri var!)

Yani sonuçta hikaye basit. Nasıl ki senede tek tük film izleyen insanlar bile Oscar ve Altın Palmiye'den kaçınılımaz bir şekilde haberdardır, futbolla ilgisi itü mühendislik öğrencisinin karıyla kızla ilgisi nazarında olan birisi için de derbilerden haberdar olmak o kadar kaçınılmazdır. Beşiktaş'ın sokaklarında ayrı bir heyecan vardır derbi günlerinde. İşte o günlerden birinde, yani 21 şubat 2010'da yağmur bile olsa bayragini pelerin gibi yapip, diğer eline yarım pide alan insanlar saat 16'dan itibaren stada girmeye başlıyorlardi. Olay basitti, tribünleri birer birer dolduranlar için, 1.5, 2 saat sonra maç başlayacak kartalları cimboma koyacaktı ki o sirada gümüş suyu'ndan aşağıya inen 1500 kişi'nin ruhları "inleyen nağmeler" tarafından sarılıyor, kartal'da cimbom'a çok afedersiniz eğiliyordu..


http://1.bp.blogspot.com/_RXBPWlB6t1U/ShwJUmasZ-I/AAAAAAAAAso/xBRS80eLVCc/s320/deplasman2.JPG
(temsili foto)

Her neyse tipik derbilerde yaşananlardan sonra saat 7'yi vururken yuzyılın derbisi olmasa da, 2010'un ilk derbisi, Fırat Aydinus'un ucuna "aquaball" bağladığı düdüğünü öttürmesi ile başlıyordu. (Fırat Aydinus'un evinde türlü türlü saçını okşadığında uğur veren trolllerden olduğuna eminim) İlk dakikalarda iki takımın da "çıkın oynayın" taktiği ile sahaya çıktığı belli oluyordu. İbrahim üzülmez "Beyler şahsi oynamayın paslaşa paslaşa, yorulan defansa!" düsturu ile takımı toparlamaya çalışıyor, bu çabaları genelde Keita'dan dirsek yemesi ile sonuçlanıyordu. Zaten bu ikili'nin arasındaki mucadelede dirsek atmalar ve çelme takmalar sayılsaydı bu maçta, ikisi de double double yapabilirdi.



(döndüm kibleye doğru açtım kollarımı, yalvardım sabri'ye duysun diye beni)

Maçın ilk dakikalarında Ferrari, Rüştü'nün kurtarabileceği bir topu kornere atarken esmer oyuncu, rüştü'ye "bilader sen bırak demezsen ben nasıl bırakayım" diyip dert yanıyordu. Dakikalar iki takımın da birbirini ölçmesi, peşrev çekmesi ile akıp giderken çılız ataklar defansların önünde, veyahut kalecilerin yumruklarında sonlanıyordu. Galatasaray orta sahasında mehmet topal'ın çok geride oynaması, barış'ın da çok ilerde oynaması nedeniyle galatasaray orta alandan topu ileriye çıkartamıyor, ama beşiktaş da kurduğu yoğun baskının neticesini alamıyordu. Tribunler çılgınlar gibi bağırırlarken 38. dakika gibi holosko ön direkte topa kafa vuruyor, leo franco yıllar evvel benjamin çizgifilminde "şeker adam"ın çıkardığı gibi topu iki hamlede ama tek elle çizginin az ötesinden çıkartıyordu.

(burada göstermemiş ama şeker adam'ın en janti hareketi topu tek eliyle durdurmasıydı)

benim optik gözlerime bakarsak pozisyon katiyyen gol değildi. bu pozisyon yeni geçmişti ki 43. dakikada beşiktaş topu direğe nişanlıyor dönen topu neill kornere gönderiyordu. Yağmur inönü stadının üstüne yağmadan durmam derken, galatasaray savunması beşiktaş'dan gol yemem dercesine mükemmel oynuyordu. İlk yarıyı bitiren aquaball çalarken, bu ses galatasaray için round'u bitiren gong sesi gibi geliyordu.



(34 yaşındaki bir delikanlının uf oldu diye başkasına gitmesini ben anlamiyorum arkadaş! yan hakem annen olsun bundan sonra bari ibo, öpsün olmadı yüzünü?)

tüm devre arasında geçti geçmedi muhabbeti yurdun dört bir yanında konuşuluyor, illa ki birisinin "geçmedi abi" demesine ihtiyaç duyan 40 milyon kadar futbol sever ersun hoca'nin "yani geçti geçmedi şimdi ben bilemem, ama yani güzel kurtarıştı" kıvamındaki politik duruşu ile irkiliyordu. bu memleketin insanı 80 darbesi sonrasinda, darbe öncesinde belirttikleri görüşlerden o kadar cefa çekmiş ki, halk ister istemez cesaretini kaybetmiş sanırım. tek başına kimse net bir görüş belli edemezken hep beraber "pozisyon penaltı allah belanı versin" diye bağırabiliyor mesela..



(gio kötü top oynuyor olabilir, ama kimse komik gözükmediğini söyleyemez!)

tüm bu tartışmalar içerisinde devre arası biterken, takımla çakma "this is anfield" yazısının altından (beşiktaş stadında sahaya çıkış tünelinde "burası inönü" yazıyor.) sahaya çıkarken yağmurun dinmediği farkediliyordu. Yağmur dinmese bile ikinci yarıyla birlikte beşiktaş'ın akınları dinmişti ve galatasaray ilerde inceden top yapıyordu. özellikle elano, gördüğü yerden kaleye çakmaya başlamış, rüştü de tanrı'ya dualarına başlamıştı. bir pozisyonda yanılmıyorsam ibrahim toraman, mehmet topal'ı ceza alanı içerisinde kündeye getiriyor, 1 puan aldıktan sonra bir de üstüne oturup tuş yapıyordu. Olay net bir şekilde güreş musabakasını kazandırabilirdi toraman'a ama futbol musabakasında bunun adı penaltıydı. her neyse..



(ibrahim toraman rakibini tuş ederek, yarı finalde rus güreşçi Ivan Poddubny ile eşleşti)


http://3.bp.blogspot.com/_mQznYY06TKw/SKG9yf9ujBI/AAAAAAAACCQ/b9BgExuJKvk/s400/d0046543_01064041.jpg
60. dakika gibi önce nobre ve holosko cikip yerlerini nihat ve bobo'ya biraktilar.. mustafa denizli taze kanlarla galatasaray'ı haklamak istiyordu. rijkard'ın plani ise bambaskaydi. caner oyundan çıkarken yerine sakatlığı geçen jo giriyor, arda kanada çekiliyordu ve hemen 2 dakika sonrasinda, alıp kaleye gitmesi gereken bir topta topu arkaya birakiyor, top orada evelenip gevelenirken yine jo'nun önüne düşüyor, bu kez jo topu kaleye çıkartmak isterken top sivokta kalıyor ama defans oyuncusunun basiretsiz davranışında arda 6 pas'ın oradan topu kendisinden kapıyor, ve nazikçe galatasaray'ı 0-1 öne geçiriyordu. golden sonra reklam panolarının üzerine tırmanan arda bundan 4 sene önce hasan kabze'nin yaşattığı sevincin benzerini yaşatıyordu galatasaray taraftarına..



("bilader sahibi kiziyo basmayalim" denilerek arda'nın gol sevinci yarıda kesiliyordu)

inonu stadı karamsarlığa kapılmış, aralarından birisi "yeter yıldırım ören yeter" diye bağırsa cümlesi eşlik edecek pozisyona gelmişti. galatasaray bir gol daha atabilirdi. ki kontradan pozisyon da buldu. ama jo'nun muhtemel kendine güvensizligi ve sakatliktan yeni cikmis olmasi ikinci golu getirmiyordu. 80. dakika olmustu ki elano oyundan çıkıp yerine mustafa sarp giriyor, ve galatasaray 1-0'ın üstüne yatmaya hazirlaniyordu. o sirada orta sahanın 5-10 metre ilerisinde besiktas bir serbest atis kullandı. galatasaray defansı yine "lan?" şeklinde adam paylaşınca sivok karambolde topu önünde buluyor "bu mohaç savaşında katlettiğiniz soydaşlarım için" dercesine topu saraylıların ağlarına birakiyordu. golden sonra o da arda gibi reklam panolarının üstüne tırmanınca bir sonraki maçta o reklam panolarinin üzerine dikenli tel döşemek farz oluyordu..



(sivok'un hemen ayaginin dibindeki adam: "bak kırarsan ödersin diyom alooov duyuyon mu?" )

maç yağmur altında 1-1 biterken, iki takımın da mucadelesi göz dolduruyordu. böyle oynansın bu ülkede futbol canım yensin. iki takım da birbirine pislik yapmadan, ortamın gerilmediği, küfürün olmadığı, adam gibi futbolun seyredildiği bir musabaka 1-1 bitmiş ne güzel. memleketin her tarafında, herkes bir şekilde birbiriyle munakasa ederken beraberligin kimseye zararı olmaz sanırım. hoş bu sonuç sonrasinda, maç eksikleri ile birlikte kimin lider olduğu pek belli olmadi ama olsun. nihayetinde futbol kazandı.. ha bir de leo franco'nun son iki maçtaki "maradona beni görsün" şeklindeki performansı gerçekten büyüleyici. demek ki kalecisi iyi olduğu sürece servet'in yetek olup olmaması (nedeni bilinmese de) bir handicap değil galatasaray için..

fotograflar: ajansspor.com ve ntvspor.com

Vancouver Chatman'a madalya göndersin

Perşembe, Şubat 18, 2010 zaman: Perşembe, Şubat 18, 2010



-tofaş maçı sonrası yapılan testlerde, Beşiktaşlı basketbolcu Mire Chatman'da yasaklı madde tespit edildi
-hımm. Neymiş o yasaklı madde?
-esrar
-höh!
      Herşeye ragmen çok net adam çıktı kendisi. Her haltı yiyip ,yakalanınca orasını burasını oynatmayana ,aman kariyer gitti, aman itibar gitti diye bin türlü pişmanlık ayaklarıyla yerin dibine girmeyene bir nebze de olsa ayrıcalık verilmeli bence. Kendisine "baya baya marijuana içiyosun sen yani şimdi" diye soruyorlar. Adam "içiyorum abi,yani maç geceleri içmiyorum işte nedir?" diye cevap veriyor.  
  Herşey iyi güzel ,kendisinin ilk savunmasını “ ya bana bi enerji vermiyorki bu, niye ceza alıyoruz anlamadım, alışmışız bi kere işte” şeklinde 'Domdom Ali isyanı' taktiği kullanması bambaşka oldu.  

tiryakisiyiz hocam, alışmışız bi kere !!

      Öte yandan Vancouver 2010 türlü türlü abecilikle kutlanırken, doping konusunda da sert takılıcaz diye kabak tadı verdiler. Ortalıkta tam yetki ve binbir artislikle volta atan amcalar, elinde şırınga ona buna “önüne bak , alırım kanını”diye laf ata ata takılıyolarmış . En son ,dün 500 metre sürat yarışında fotofinişle altın ve gümüşü paylaşan rus sporculara “ gençler nerden geliyo bu enerji , bi üfleyin bakalım ” diye sulanınca bardak taşmış, testi kırılmış. Doping konusunda manyak manyak uygulamalarla kendinen iyice nefret ettiren WADA bile Kanadalılara “bilader vur dedik öldürdünüz “ gibilerinden nota vermiş.
 Zaten millet altını gümüşü bi kenara koymuş ,”bugun ne türlü dandiklik  olacak” diye izliyor müsabakaları. Aradan bi bronz çekip Chatman'a gönderseniz , 2 ay sonra anca farkedilir.

14 şubat 2010 galatasaray:3 ankaraspor:0

Pazar, Şubat 14, 2010 zaman: Pazar, Şubat 14, 2010

(biz de isterdik sevgilimize sevgililer gününde karanfil almayı, ama sevgilimiz yoktu, bilet parasına harcadık parayı!!)

nick hornby futbol ateşi kitabında harika bir şekilde tanımlar olayı "sonraları kadınlara nasıl aşık olduysam, futbola da öyle aşık oldum: ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze bile düşünmeden" ve tüm hengamenin içinde inönü stadından bu düşünceye kontra bir ses yükselir "sevgili terkeder ama kartal terketmez" diye.. kartal, cimbom, veya fener, veya her hangi bir futbol takımı üzebilir sevdiğini, kahredebilir de, hatta açık konuşalim kimse takımını onu mutlu etsin diye sevmez, ama tüm bunlara rağmen hiç bir zaman takım sizi terketmez. siz onu terkedebilirsiniz istediğinizde ama o döndüğünüzde oradadır.. işte bu sevgililiğin içinde tam olarak 14 şubat sevgililer gününde, bahardan kalma bir gün yaşayan dersaadet'te oynanmayan ama galatasaray'ın 3-0 kazandığı musabakadir ankaraspor maçı..



http://img.haberler.com/galeri/74/ankaraspor-0-galatasaray-2_24909_b.jpg
(bu fotograf yayinlanmasından 4 dakika sonra facebook hesabina konulmuştur)

ibrahim altınsay vari girişimden sonra maça geçelim.. maçtan 1 saat önce ali sami yen'in kapıları açılmış, insanlar garip bir geyik muhabbetine dalmıştı, gio'nun transferi hakkinda "abi bizde var sağ kanat gitmişler bir daha sağ kanat almışlar! tam türk aklı işte.. gavur mesela evde kaç kişi 4 kişi, gidiyor 4 tane portakal aliyor eve.. bizim karı gitmiş 5 kilo portakal almış, saydim 38 tane portakal var. "yeriz diyor" aynı hesap işte "oynatiriz" diyor bunlar da" şeklinde yorumlar yapiyorlardi. takimlar sahaya ısınmak için çıktıklarında yine kaptan arda başta olmak üzere takım oyuncuları teker teker tribunlere çağrılıyor, yalnız hakan balta'nın tribun'e çağrıldığı bir sirada ispanyol gazeteci olduğu sonradan öğrenilen bir hanfendi tüm tribünün dikkatini dağıttığından hakan balta'ya kimse oley demiyordu..


http://img2.blogcu.com/images/r/o/s/rosegul/portakal_1_.jpg
(galatasaray kanatları bir kova portakal gibi.. "2 kişiyiz, 38 tane portakali nasil yiyeceğiz?")
tam "yarappim duy duyur sesimi" çalarken ankaraspor takımı sahaya çıktı. ardından da galatasaray.. "tüm sevgililerin sevgililer gününü kutlarız -istanbul emniyeti-" yazılı poster kenara birakilir birakilmaz maç başlıyordu.. daha maçın 5. dakikasında galatasaray eski açık tarafında korner kazanıyor, topun başındaki elano içeri doğru ortalayınca arda arka direkte topu ağlara birakiyordu.. ankaraspor kalecisi golden sonra "hocam güneş gözümü aldı" dese de gol iptal edilmeyecekti 1 - 0..


http://www.dripling.com/wp-content/uploads/arda-turan_antep.jpg
(golden sonra gökçeklerin gözlerinin içine bakarak sevinen arda'nın siyasi mesajı hoş karşılanmıyor, "galatasaray gibi bir klubun takım kaptanının" şeklinde başlayan türlü türlü cümleler kuruluyordu)

"beyler komple forvete çıkıyoruz komple defans yapiyoruz, yorulan defansa geçsin" taktiği ile oynayan ankaraspor bundan sonraki 30 dakika boyunca çoşkulu oynadı yer yer pozisyonlar buldu.. bir pozisyonda ankarasporun uzun saçlı futbolcusu bekir'in şutu direkte patlıyor, leo franco beklemediği bir anda ramazan topunun patlaması ile şaşkına dönen hacı amca gibi şaşkina dönüyordu.. bu sirada gio sağ kanattan topu orta sahanın oradan aliyor, keita'nin önüne birakiyor, keita 5-6 adim atip nefesi kesilip tam duracakken arkadan gelen ilyas, onu gaz pedalı sıkışan toyota araba gibi ezip geçiyordu.. ilyas kırmızı kartı görürken keita ölüm döşeğinden kalkip oynamaya devam ediyordu (zira yerde öyle kivranmişti ki tribundekiler "can vermek kolay değil işte" lakirdisina bile girmişlerdi) elano'nun kullandigi frikik barajdan dönüyor, ceza yayinin üzerinde topla buluşan lucas neill "yaradana sığınıp" sağıyla topu filelere birakiyordu.. filelerin bir canı olsa, işte o canın yanacağı an bu andır efendiler!

ilk yarı 2-0 galatasaray üstünlüğü ile biterken tribunler sabri'ye tezahurat yapiyor, sağ kanatta uğurun performansını hiç beğenmediklerini de facto olarak beyan ediyorlardi.. sabri de tüm bu sevgiyi ortadoğu ve balkanların en iyi sağ beki olduğu için aldığını düşünerek içten içe seviniyordu..

http://galeri.milliyet.com.tr/2009/8/9GaziantepsporGalatasaray_(09.08.2009)/17.jpg
(bu yaziyi gören emine yüzde 80 ihtimalle "ay kiriş kiriş ne o oyle" tepkisi vermiştir.. kadın kısmısı böyle işte arkadaş!)

sayılı dakika çabuk geçer derler ya, hakket 15 dakika çabuk bitiyor takımlar sahaya çıkıyorlar, soyunma odasındantozluklarını unutarak çıkan ankarasporlu hürriyet hakem tarafindan "kendini de unutsaydın evladım" diye uyariliyordu.. ankaraspor bu kez eski açık tarafına saldıracak, galatasaray'da adettir diye karşısındakine saldıracaktı..


dakikalar 65'i gösterirken oyuna emre çolak giriyor, gio bir maçta daha patlama yapamadan oyundan çıkıyordu.. hafta içinde olduğu gibi emre çolak yine girdikten 2 dakika sonra golle buluşuyor maçtan sonra "arda ağbi ortalarda genelde beni görüyor, ya da ben onun attığı yerde oluyorum. bu bir gönül bağı muhtemelen birbirimizle konuşmadan da anlaşabiliyoruz. bugun tabi ben gol attim, lucas abi gol atti veya arda abi gol atti önemli değil, kazanmak önemliydi galip geldik, inşallah madrid maçında da galip geleceğiz" diyecekti..



(bu fotonun konuyla/maçla bi alakasi yok.. sadece bayildigim için koydum!!)

hülasa galatasaray 3-0 lik net bir galibiyetle biraz da ankaraspor'un resmen sahada olmaması ile biraz rahatliyordu.. atletico madrid maçı öncesi sağ kanat ve mustafa sarp teknik heyeti kara kara düşündürseler de bence enseyi karartmanın alemi yok.. yüreği koyup oynarsa bu galatasaray takımı, atletico madrid vız gelecektir.. bunu da buraya yazıyorum..

2010 galatasaray:3 antalyaspor:2

Çarşamba, Şubat 10, 2010 zaman: Çarşamba, Şubat 10, 2010



filmlerde kötü adamlar olur ya (öyle çok da kötü değillerdir aslinda.. yani çoğunun beyninde bir sorunu vardır, piskopat olup vicdan yoksa adam ne yapsin değil mi?) bir şekilde başından savar baş karakter, tam bitti dersiniz, tak yine kalkar ayağa bu sefer boynuna dolanır, onu da savuşturur baş kahraman bu kez yerde ayağını ısırır, işte antalyaspor nezdinde ömer çatkıç galatasaray'ın kahraman olduğu bir filmdeki kötü adamdır.. galatasaray'in 3 kere öne geçmesine rağmen turu kazanamadığı (bir sonraki filmin çekilmesine engel olabilecek derecede başından savamadığı) bir musabakadir bu.. galatasaray:3 antalyaspor:2

sahadaki oyunu bir çok gazete anlatacak. işte mustafa sarp öyle kötü oynadi (ki bence bir insanin 3 maçın birinde kötü oynamaya hakkı vardir), gio isteneni veremiyor (bir ay olmadı çocuk geleli), servet en başta forvet oynamalıydı (bence de), tekel işçilerine hakları verilsin (araya sıkıştırmak gerek) gibi bir çok şey söylenecek.. tüm bu söylencenin içinde en haklı olanı "franco'nun yerine nonda'nin gönderilmesi tamamen maddiyata dayali bir dandiklikti.. geçen sene sezon ortasinda defans oyuncusunu ruslara satan takimin transfer heyeti sadece sezon başındaki iyi transflerde göze batiyor. ama transferlerle kaybedilen 2 sezon ne olacak?" şeklinde olacaktir.. tabi tüm bu yorumlar babasiyla beraber bir çarşamba günü, kafasi kadar atkisiyla maça gelen 9 yaşındaki fırat'ın hiç derdi olmayacak.. o emre çolak'in ilk çalımlarına gözlerini büyütecek, elano'nun muhteşem oyununu, ali sami yen'in son günlerini yaşayan sihirini, eski açık'ın inanılmaz tezahuratını hatirlayacak..



galatasaray'ın kaybettiği ne ilk kupa bu, ne de sonuncusu olacak.. o yüzden hiç öyle sinir küpü olmadan, galatasaray maçlarında oynadığı performansi ispanya'da sergilese şu anda madrid'de olabilecek necati ateşten bahsetmeli.. sahanın ortasında oyuna girer girmez `kadir`i düşük bir yildiz gibi parildayan emre çolak'dan bahsetmeli, galatasaray'ın tüm forvet eksikliğine rağmen hucumda sergilediği varyasyonların güzelliğini görmeli.. enseyi karartmamak lazım, zira bu takımda bugun olmayan şey birazcık şanstı.. (2 top direkten döndü sonuçta. ) birazcık şansı yok diye kimse yerden yere vurulmayı haketmiyor..

fotograflar: ntvspor

2010 kayserispor:0 galatasaray:0

Cumartesi, Şubat 06, 2010 zaman: Cumartesi, Şubat 06, 2010

http://www.haberyenigun.com/resimler%5Chaber%5Ckadir_has_stad.jpg
(muhtemelen kadir has stadı yetkilileri baktılar ki olmuyor, çim tutmuyor, topragin üzerini yeşile boyayip bize "çim saha" diye yutturuyorlar.. yoksa bir saha'nın zemini çim varken bu kadar kötü olmamalı)

Şimdi eğri oturup doğru konuşalim.. futbol oyunu mükemmel değil. hala bazı eksiklikleri var. mesela iyi oynayan taraflar puan kazanmıyor. bu uzun vadede kötü oynayıp da kupa kazanan bi yunanistan getirdi bizim karşımıza.. ha keza aynı şehrin iki takımının maç yapmasına derbi denirken (iki büyük takım maç yaparsa da derbi deniyor gerçi), iki aynı rengi paylaşan takımın maçlarına hiç bir şey deninmiyor. tarih içinde bu eksiklik "kolobik" gibi kelimelerle doldurulmaya çalışılsa da gülüp geçilmiş.. hal böyleyken, bu kadar güzel bir maç, taktiksel bir şölen izlenmişken iki takımın da sadece 1 puan alması, ve bunu "kolobikten gol sesi cikmadi" gibi bir manşetle duyuramamak kanıma dokunuyor.. özetle, soğuk bir soğan tarlasında oynanıp 0-0 biten bir musabakadır bugun izlediğimiz..



(yerel dilde erkut "çıkış" manasına geldiği için kadir has stadının tüm çıkışlarında erkut yazmaktadır)

maçtan evvel her şey futbol oynamaya elverişsizdi aslinda.. kayseri beyazlara bürünmüş, hava ısısı -5 dereceye düşmüş, saçma bir gerginlikte ali turan kadro dışı bırakılmış, kayserili oyuncular saçlarını acaip kötü kestirmiş, fifa'nın açıkladığı listede saç stili en kötü takimlar arasinda kayserispor 56 sira yükselmişti.. hava o kadar soğuktu ki, tribunu dolduran binlerce kişinin çıtlattığı çekirdekler daha ağza gitmeden donuyordu.. yani osursan donar derler ya, onun üst seviyesi artık bu! galatasaray kayseriye antalyaspor maçında canına kastedilen jo'suz gidiyordu.. haliyle galatasaray'da gol olsa ben atarim diyecek insan yoktu.. arda forvet oynayacaktı ama öyle bir şey ki maçtan önceki bahis siteleri ilk gol için oranlari şu şekilde açıklasalar kimse itiraz etmezdi:

gio: 1,72
arda: 1.57
azuth: 151

(arda turan bir forvet gibi oynayamiyor belki ama metin oktay gibi takım ayirt etmeden her taraftarı hatta her ağaçkakan woody'i yanıtlıyordu. )

maçın ilk düdüğü ile birlikte, kayserispor galatasaray'ı sirkulase ediyor, özellikle cangele'nin sağ kanattan caner'in üstüne üstüne gelmesi genç oyuncuyu çok korkutuyordu. servet antalyaspor maçında aldığı darbelerden ötürü dinlendirilirken defansın göbeğindeki emre ve lucas ikilisi makukula, abdullah ve cangeleye direnmeye calisiyor, lucas öğrendiği ilk türkçe kelime olan "hasiktir lan!" ile kayserilileri püskürtüyordu.. ama lucas'in sabri 10. dakikada makakulanın poposuna attigi kücük saplak ile geriliyordu. makakula "arkadasim niye popomu elliyorsun" serzenişine "hasiktir lan" diye cevap veren lucas ortamı gerse de hakem araya girip "bir daha popolarınızı ellediginizi görmeyecegim" diyerek iki oyuncuyu da uyariyordu..



(hafta içinde "the blind side" adlı sandra bullock filmini izleyen arda turan hoşlanmadığı durumlardan gözünü kapatarak kaçıyordu.. bu espri tabi filmi izlemeyen insanlara bir şey ifade etmedi kabul ediyorum.. )

ilk yarı kayseri'nin saldirma gücünün azalması ile sonuçlanırken, arda turan mustafa sarp'ın kafayla indirdiği topu ayağına net oturtamıyor neredeyse yüzde yüzlük bir pozisyonu kaçırıyordu. atak olan taraf kayseri olsa da, galatasaray kocaman bir halley'e benzeyen kalecisi ve önündeki ikili ile atakları savuşturuyor, caner ve uğur ileri bindirmelerde "muz orta" diye tabir ettiğimiz ortalari yapamadiklarindan dahası orada ortalari alacak kimse olmadigindan pozisyona giremiyordu..


http://cheesygoodness.psiraptor.com/media/blogs/cheesy/February2009/Feb7/BigBadHair2.jpg
(birisinin kayserispor'lu oyunculara yukaridaki saç şeklinin güzel olmadığını, ve kötü saç şeklinin bir kader olmadığını söylemesi gerek artık! kayseri halkı buna bir dur deyin!!)

devre arasinda tüm stadyum cep telefonlarının melodisini aynı şeye getirmiş gibi "levan polka" calarken, stadin üstündeki dogal gazli isiticilardan sigara yakmak isteyen bir taraftarın kaşları yanıyordu..

(kayseriler de kücük japonlar.. herkes bambaska yerin fotografini çekerken adnan polat'ın kafasinin üzerindeki "adnan polat'ın kafasının üzerindeki cisim" dikkatlerden kaçmadı.. kayseri ve kayserili güzel şeyler!)

kayseri ikinci yariya da hızlı başlamış, ama galatasaray savunması eksiksiz oyunu ile makakulayı gol yollarinda değil topla, sevgilisiyle, ailesiyle, akrabalari ile bile buluşturmamıştı.. makakula cehennemdeki bir allah kadar yalnızken birden kayserispor'un en kötü saç kesimli oyuncusu hakan altuntaş keitayı orta sahada biçiyor, ardından da "vay efendim ben bir şey yapmadım" demesine ragmen ikinci sari karti görüp oyun disi kaliyordu..



(aman tanrim adnan polat'in kafasinin üstündeki cisimlerin büyügü de varmis! ana gemi!!!)

sonrasinda resmen şov başlıyordu. oyun türkiye statlarinda ender görünen bir hıza bürünüyor, kimi yerlerde geleceğe dönüşte asfalti yanması gibi çimin yanacagindan korkuluyordu. bi o kanattan caner avuta atiyor, bu burdan keita topu kaptiriyor, hop oradan cangele ceza alanina giriyor, keita kafa cakiyor, emre colak'in sutunu suleymanu "geçmişimde galatasaray'dan yedigim komik goller olabilir ama bugun yemeyecegim!" dercesine cikartiyor maç kakara kukara icinde 0-0 bitiyordu.. ama galatasaray mükemmel bir oyun sergiliyordu..
(maçın en net pozisyonunu emre çolak kaçırmıyor suleymanu kurtarıyordu.. şimdi burda kurtarıyor gibi gözükmüyor zira top acaip bir yerde ama bu sadece bir göz yanılması! )
hülasa ben rijkard olsam taktigimi şu şekil oturturum bu maç sonrasinda "rakip 10 kişi kalsin sonra çıkıp oynariz!" galatasaray'ın son aylardaki en güzel futbolunu eksik bir kayseriye karşı oynaması, yine de tüm o bağırış çağırışa (aslında anadoluda her takımın böyle olması gerek.. büyük takımlar deplasmanın deplasman olduğunu hissetmeli. öyle oraya gidelim seyircimiz stadın yarısını doldurur nasıl olsa, denmemeli) rağmen galatasaray'ın oyunu takdire değer.. özellikle yine mustafa sarp, emre ve arda'nın oyunu..