2011 galatasaray sivasspor maçı

Pazar, Ocak 23, 2011 zaman: Pazar, Ocak 23, 2011

hayatinizda bindiğiniz ilk araba, o sevgilinizi ilk defa öptüğünüz, vites değiştireceğim diye atağına elinizi koyduğunuz araba, şu klimasi çalışmayan, kışın tekleyen, yağmurda falan yokuş çıkamayan ama sizin üzerinde gitmeyi öğrendiğiniz ilk araba eşsizdir.. sonrasinda çok para kazanirsiniz, çok iyi arabalara binersiniz, gpsli, otomatik klimali, envai çeşit konforun olduğu arabalar, ama asla o ilk göz ağrınızın yerini tutmaz..

işte inşaatini dört bir gözle beklediğimiz, konulan ilk prekastla, takilan ilk koltukla sevinip, çatısının takildigi günde kameralarin kapatilmasina küfrettiğimiz statla anladım ki asla hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.. ve günler geçerken, bir meyhane masasında anlatılacak tüm anıları belki bir residansin, belki bir alisveriş merkezinin göbeginde biraktik kim bilir.. ama bu stat, tüm o konforuyla, tüm o atmosfer, tribunlerin insanin üzerine üzerine gelmesiyle süper olsa da asla bir ali sami yen değil.. ali sami yen'de golden sonra ilk öptüğümüzün karıyı da başkaları yiyor şimdi anasini satayim..

her neyse işte boyle duygular içerisinde bilmediğimiz görmediğimiz ve bu yüzden daha sahiplenemediğimiz garip bir statta oynanan musabayi galatasaray servet çetinin attigi tek golle kazaniyordu. (burayi hizli okuduğunuzu umuyorum)

galatasaray maça kazimin forvet olduğu yekta ve culiolu bir kadro ile başladı.. b8 ortalarda dolanirken ayhan yine yanındaydı.. sivasta ise bilindik mehmet yildiz, kamanan, hayrettin'in yanına kasap kadrosundan radayi ekleyerek sahaya cikmisti.. rada bismillah maça başlar başlamaz culioya savurdu tekmeyi.. anadoludan gelip daha haremde cüzdani carptiran vatandas gibi bakakaliyordu culio.. neyse ki 13. dakikada bir sarikart yiyen rada, üzerine kaynar su dökülen mart kedileri gibi yatışıyordu..

bir grup taraftar ilk yarının o dakikalarinda oynanan sıkıcı oyuna bakip oradaki dev skorboardlarda "behzat ç" açılması için tezahurat yaparken ultraslan onları susturuyor, hep beraber inanilmaz bir tezahurat başlıyordu.. zaten bu henüz içine anı koyamadığımız stadı çekilir kilan tek şey köşedeki ali sami yen posteri değil, bu tezahuratlardı..

ilkyaridaki nice pozisyonda kacan gollerde galatasaray takimi hep beraber ellerinin arasina aliyordu kafalarini.. emre çolak "sikicem bu maskeyi de" dercesine maskesini yere atiyor, culio o kose bayragini gereksiz buluyor, sabri ceza alani icinde düsürülse de taraftarin "gol" diye bagirmasindan korkacagini düsünen hakem penaltiyi vermiyordu..

medical park reklami gözlerimizi alirken, colin bir iki pozisyonda gole yaklasiyor, gercek galatasaraylilarin statta atilacak ilk golu colinin atmasi endişesi ile yürekleri agizlarina geliyordu.. neyse ki ilk yari bu şekilde sona ermiş, sabri "abi yerler kayiyor" diye ayhani delirtmişti.

ikinci yari aynı gazla başladi ama gol bir türlü gelmiyordu.. tribunlerde "burada yatir varmis eskiden" soylentileri dolasmaya baslamisti bile.. oyuna romen golcu stancu (ki ilk maçtan delirdim kendisine) girince korkularimiz yariya indi zira colin kenara gelmisti.. velhasil 70 gibi tt arenadaki ilk golu barisin pasiyla servet çetin atiyor, ve 40bin kusur taraftar "servet" diye bagiriyordu..

sivasin direkten donen bir pozisyonundan baska pozisyonu yokken bu issiz statta bir saniye bile durmak istemeen taraftara kiyak bir şekilde yapilan kapilar stadi 5 dakikada bir sonraki misafir için kapisi kapatilan misafir odasina benzetiyordu..

ilk resmi maçta alinan üc puanin yaninda, takimin tekrardan hirslanmasi, hep beraber sevinip hep beraber üzülmeleri, bir seyleri ciddiye almaya baslamari harika.. varsin taktikler sağlam olmasin, varsin dogru oyuncu degisiklikleri olmasun, ben sahada gencecik emre çolağı görüyorum ya bana yeter.. rijkaarda sevmediğimiz nokta buydu işte.. hep taktikle iş yapmaya çalıştı, oysa galatasaray yürek takimi be arkadaş.. çok mu iyi taktisyen yani fatih terim? bu statla, bu gençlikle, anılla emreyle stancuyla (24 daha) tutamaz kimse bizi.. görün bak..

Ali Sami Yen Stadyumu

Salı, Ocak 11, 2011 zaman: Salı, Ocak 11, 2011


uzun uzun bir şeyler yazmak istiyorum hakkında, sözler uçarken yazılar kalsın diye, şöyle ünlü yönetmen "goran vladniski"'nin "gulag" filminden bahsedip oradaki kahramanın kamptan kaçarken yine de arkasina baktigi andan bahsetmek, ama aklima kartal tibet, hülya koçyiğit filmlerinden başka bir şey gelmiyor.. şu kartal tibet'in hülya ile çok mutlu olduğu, ama elde olmayan nedenlerden dolayı ayrılmak zorunda oldukları filmler.. hiç bir kirginlik olmadan, sirf önder somer' e söz verdi diye hülya'nın kartal'la olamamaları..

hiç bir binaya, hiç bir mekana bir insan oğlunun böyle bağlanabileceğini sanmazdım aslında.. ama işte o bina ki kişisel tarihinde çıkarsa geriye kocaman boşlukların kalacağı bir yapı..

istediklerimi dökemiyorum kelimelere.. anlatamiyorum tanjunun bu stadin zeminine ektiği ve kalbimde biten galatasaray aşkını, arifin subhaneke okuyarak oyundan çıkışlarını onun büyülü ışıkları altında gördüğümüzü anlatamiyorum, biz sırta bayrak dolayip, elde yarım pide ile öğünü geçiren, annelerimizin "vallahi hiç evde küfürlü konuşmayız bu çocuk bu kelimeleri nereden öğreniyor bilmiyorum" diye hakkında bilmeden konuştukları stad hakkında konuşamiyorum..

Yukardaki foto ali sami yen'in en güzel fotograflarından biridir benim gönlümde.. tüm o isyanın, tüm o bir şeyleri tersine çevirmenin, tüm o ümidin ve ümitsizliğin, tüm o "olmuyorlar" ile "olacakların" fotografidir.. galatasaray'in olduğu bir yerde zaferin garantisi olmamıştır hiç bir zaman, ama işte turgay şerendir orada umut, arjantin yazılı 16 dakikalik bir duaya başlayan adamın fezaya açtığı elleridir..

canı olmayan bir şeyin ruhunun olması ve o ruhun tasavvufi bir aşk ile "bir ben var benden içeru" misali her galatasaraylinin kalbine dolması dünyanın en ilginç şeylerinden biri..

dediğim gibi anlatamiyorum derdimi.. hoş milliyet gazetesinin verdiği 24 ciltlik larusun içine sığdıramayız ali sami yen'i.. sözü zeki müren'le bağlamali en iyisi

"bir alev halinde düştün elime
hani ey gözyaşım akmayacaktın?"