2011 trabzonspor - galatasaray: 0 - 3

Pazar, Aralık 11, 2011 zaman: Pazar, Aralık 11, 2011


bir aralik gününde, memurlarin maaş almasına 4 gün kalmisken trabzon'un kömür kokulu avni aker stadında oynanan ve 90 dakika sonrasinda galatasaray'in üstüste kazandigi 4. musabaka olan maçtır..

hafta içi iki takım için de hareketli geçmişti.. trabzon lille deplasmanina gitmişti.. "lille güzel şehir ama paran olacak ağa! 2500 euro verseler yaşanır burada!" muhabbetleri içinde takimlar sahada yenisememiş, italya'dan da inter galibiyeti gelmeyince tüm kuponlar yatmis, ve trabzon uefa'ya dönmüştü.. aslında kagit üstünde bir basari olsa da beklentileri yükseltince bu bir üzüntüye dönüşmüştü.. türk takimlari içinde, sampiyonlar ligine ilk katilmalardaki tüm rekorlari kirmisti trabzonspor. istanbul takimlari ve bursaspor birakin puan almayi , gol bile atamadiklari ilk katilimlarda trabzon kafaya oynamisti zira.. ama işte olmamisti..

öteki taraftan galatasaray hala fenerbahçe'yi yenmenin sarhoşluğunu kutluyordu.. maçın sonrasinda arabasiyla zafer turu atmaya çıkan zorbilmez ailesinin reisi "faruk zorbilmez" daha bu sabah "afyon sandiklidayim gelin beni alin" diyerek ailesini aramisti..

trabzondaki bu buruk havanin içine galatasaray geldiğinde trabzon halki maça bilenmisti. tüm hayal kirikliklarini, tüm vazgecişlerini bu maçla üzerlerinden atacaklardi. kayserispor maçından beri galip gelemeyen trabzonspor galatasaray'i taraftariyla yenecekti. trabzonsporlu taraftarlarin maçtan evvel kahvelerde, otobus duraklarinda, iş yeri ve okullarda konustuklari tek konu vardi: trabzonu satip gidenleri yuhalamak.. bu ugurda tam tamina 6 senedir pideci cirakligi yapan "selcuk" antreman olsun diye mahalleli esnafi tarafindan yuhalanmisti 3 gün boyunca..

fatih terim kazanan kadroyu bozmuyor, engin'in cezasi gecmesine rağmen emre çolak'i kesmiyordu. engin başta buna üzülse de "kafa" "baş" gibi kelimeler kendisine hatirlatilarak üzüntüsü itina ile giderilebilirdi..

velhasil maç bu ahval ve serait içinde başladi. yurdun kahvehanelerinde daha maç paralari toplanmamisti ki elmander topu trabzon aglarina birakiyordu.. meshur taktik catanaccia'yi bulan teknik direktoru `herrara`'nin "günlerce maç için plan yaparsin, kafanda taktikler üretir, maçı hayallerinde yüzlerce kez oynarsin. bir sonuca varirsin. sonra maçın 2. dakikasinda bir gol yersin ve tüm taktik uçar" kelami, tüm entel futbolseverlerin kulaginda yankilaniyordu..

galatasaray ilerde basiyor trabzon ise toparlanamiyordu.. trabzonlu oyuncularin suratinda mahmut hoca tarafindan cezaya birakilmiş hababam sınıfı psikolojisi okunuyordu.. "bize de bir gün kader güler, güler inşallah" psikolojisi bir tek colman'i etkilememis görünüyordu. garibim bir o yana bir bu yana koşuyor, arkadaslarina "allahini seven forvete gelsin ya" diyordu..

ilk yari tam 1-0 bitecek derken, ceza yayinin önünde bir serbest atis oluyor, topun basina selcukla melo aynı anda geliyor, melo'nun bir pandomimciyi aratmayacak "anam da sag koseye caktim" kosusu tolgayi yaniltiyor, selcuk da yanilan tolganin sagindan topu aglara birakiyordu.. devre 2-0 biterken tribunler hala topa melo'nun mu yoksa selcuk'un mu vurdugu konusunda tartisiyor, hatta foroz'da tv'den net tekrari gelene kadar küfürlesme bile yasaniyordu, konuyla ilgili olarak..

ikinci yariyla birlikte diger kanalda umutsuz ev kadinlari dizisi de basliyordu.. bir cok evde "bu maç burdan çevrilmez" düşüncesi hakim oldugundan kanal çevriliyordu.. hoş trabzon'un gol atmaya niyeti falan yoktu. elmander boyna gol kaçırıyordu bunun aksi olarak.. ama maçın kırıldıgı nokta zokora'nin haksiz bir kirmizi kartla oyundan atildigi pozisyondu..

nasil yapilmali, buna nasil care bulunmali bilmiyorum ama rakibe kart gördürtmeye calismak kesinlikle yasaklanmali.. zokora'nin melo'ya yumruk falan atmadigini,elinin kazara oraya yükseldigini bördük. o kazara carpmayla o kadar kivranmaz delikanli adam.. oyle kivranirsa hakem de gösterir kirmizi kartini işte.

her neyse, ceyhun galatasaray formasiyla benim bildigim ilk golunu eski takimina atarken maç 3-0 bitiyor ve galatasaray besiktas beraberligi sonrasinda zorlu 4 maçı 12 puanla geçiyordu.. dahasi bu 12 puan'i semih gibi, emre gibi oyuncularla aliyordu..

2011 galatasaray - fenerbahçe : 3 - 1

Çarşamba, Aralık 07, 2011 zaman: Çarşamba, Aralık 07, 2011

hamd olsun hürmetli sultanimiza ki 2 senedir yenme muvaffakiyetinde bulunamadigimiz fenerbahce cemaatini yendigimiz musabakadir... mal bulmuş mağribi gibi sevinçliyiz yalan değil.. üstüne bir de ezici bir futbolla galibiyet geliyorsa çalsın sazlar, oynasin kızlar..

maçtan evvela, okullarda, iş yerlerinde, metrobuste, kahvehanelerde "maç ne olur?" muhabbetleri dönerken tüm galatasaraylilar galibiyet konusunda iddiali ama illa ki akillarinin bir köşesine "çok da iddiali olmayalim yarin sokağa çıkmaya yüzüm olsun" diyorlardi.. zira biz ne derbiler görmüştük ki galatasaray en iddiali olduğu zamanda bile mağlup ayriliyordu sahadan..

lig tv kameralari maçtan evvel stat çevresinde dolaniyor ve aşına olduğumuz eliyle 5 yapan insanlari, "biz bu maç için duisburgtan geldik, galatasaray'a güveniyoruz!" diyenleri, bi elinde pide diğer elinde üflendiginde "booo" diye ses cikartan aparatiyla, pelerin yaptigi bayragi ile dolasan cocukları gösteriyor ve skor tahminleri aliyordu.. stat'a giden metro bozulmuş, deplasman tribunune de galatasaraylılar doldurmustu.. buradaki tribunlere oturan 17 yaşındaki ferhat "şampiyon fener" diye bagirip tüm dikkatleri üzerine çekiyor lakin olay gençliğine veriliyor gerginlik büyümüyordu..

ali sami yen'den şeklen bin kat daha güzel olup, ruhen binlerce kat eksik olan stat gelin gibi maça hazirlanmişti ama işte deplasmana gelen taraftarlar eksikti.. futbolun marka değeri adına, futbolun en kutsal şeylerinden soyutluyorlar ya bizi bu üzücü.. hiç bir fenerbahçeli ve hiç bir galatasarayli galatasaray/fenerbahce deplasmanini yasamadan gercek galatasarayli olamazken bu hakki elimizden almalari acidir..

her neyse saatler 1930'u gosterirken takimlar sahaya çıkıyor, tam o sirada 600 liralik bilet alanlarin bulundugu yere sabri geliyordu. kadrolar aciklandiginda sabriyi kadroda gormedigi için "kesin kazandik" diyen bu zengin taraftarlar 2 sira önlerinde oturan sabriyi birbirlerine gösteriyor ve paranin saadet getirmedigine bir kez daha kanaat ediyorlardi..

aykut hoca kafasinda maçı defalarca oynamisti.. galatasaray once canavar gibi saldiracak, fener bu ataklari dindirecek sonra ataga cikacak selçuk kaleyi buldugunda vuracak ve top kendiliginden aglara gidecekti.. hep böyle olurdu çünkü.. galatasaray saldirir, atkinson, johnson, selcuk vurur top kendigilinden aglara giderdi..

ama bu sefer oyle olmadi. 2 forvetle ve sagda kazim solda emre ile saldiran galatasaray ardi ardina pozisyonlar buluyor ama sakallari ile canli bombaya benzeyen "küfür ederseniz vallahi de kendimi de bu stadi da patlatirim" diyebilecek sekilde duran volkan, toplara gecit vermiyordu.. yurdun değişik yerlerinde ve bilhassa uşak'in eşme ilçesinde "ye anasini satayim bunu ye bari!" sesleri kahvelerden çıkıyordu.

muhtesem yüzyil tvlerde başladığı sirada galatasaray akin akin fenerbahce kalesine geliyor ama memleketin kizlari bunu goremiyordu.. bu kizlar maçtan sonra sosyal medyada "en büyük cimbom" yazacak kizlar olacaklardi.

her neyse, dakikalar 33 ü gösterirken sağ kanattan ceza alanina giren eboue yobo'yu ekarte ediyor ve volkan'ın apış arasindan golu atiyordu.. fil dişi'nin yerel dillerinde "beşlikten attim" diye bagirarak arkadaslarina kosan eboue'nin sevincine kimse ortak olamazken, fatih terim'in kapşonu gözlerinin önüne düşüyor, gecici körlük teknik heyeti korkutuyordu..

fenerbahçeliler olayi anlamamisti.. yine de fenerbahçe maçı dondurebilirdi.. yedek kulubesi zengindi ve dahasi samandira'nin harika bir berberi vardi.. yobo, stoch, caner gibi isimler buna emindi.. her ne kadar stoch'un saclari edirne keşan'da "çük kafali" olarak nitelendirilese de sahsim adina saclari begendim..

nonda'dan sonra fener'in yedigi ikinci bir siyahi goluyle senlenen galatasaray taraftari cok gecmeden bilica'nin "anam top nerde?" serzenisi ile elmanderin topu aglara gondermesi ile cosacak ve ilk yariyi "üc üc üc üc" sesleri ile bitirecekti..

devre arasinda herkes muhtesem suleymana kitlenmisken, fenerbahce soyunma odasinda gözler kapida olacakti.. daha gecen sene degil miydi o aziz baskan bir hisimla devre arasinda içeri girerdi.. primlerden bahsederdi, yenilirlerse olacaklardan bahsederdi, konusur da konusurdu ve ikinci yari bambaska cikardi fener? yoktu işte..

ikinci yari bu hengame içinde başlıyordu.. emre ve bienvenue oyundan aliniyordu.. hoş bienvenue oyunda miydi 45 dakika boyunca emin degilim.. ama yine de aliniyordu işte oyundan.. yerine stoch ve semih giriyor fenerbahce etkili ataklar düzenlemeye basliyordu.. hatta bir noktada stoch'un topu direkten bile dönüyordu..

ama işte nedense fenerbahce'nin sansi tutmuyordu bu sefer.. hep fenerlilerin attigi "uzuvlarla gol" bu kez galatasaraylilar tarafindan, melo tarafindan atiliyor ve melo golunu pitbul hareketi yaparak kutluyordu.. sevdigine küfür eden antepliler "uuuşt kopek" diyerek melonun sevincine ortak oluyorlardi.

bu dakkadan sonra maç bitmişti.. geri donmesi icin aykut'un klubede degil sahada, ridvan'in ntv studyolarinda degil aykut'un yanında olmasi gerekiyordu.. müjdat'i, semih'i, oguz'u ara ki bul ayrica..

velhasil dönmüyordu da maç. son dakikada alex bir gol atiyordu ama galatasaray ünal aysal'in baskan oldugu ilk fener maçını fener bahçeyi ezerek kazaniyordu.. bir galatasaray'li olarak şu espri ile kapatmak isterim geceyi "maglubiyete kizan fenerli arkadaslarimiz, angry birds oynasinlar.. insani rahatlatiyor

2011 ankaragücü - galatasaray : 0 - 3

Pazar, Ekim 02, 2011 zaman: Pazar, Ekim 02, 2011



(bir gün tekstil teknolojisi, nasıl tutarsan tut dogru açılan atkilar yapacak!)


zemherilerin iyiden iyiye başladığı, pencerelerin kapanıp, televizyonların balkondan içeriye taşındığı, kışlıkların o naftalin kokulari içinde tekrar üzerlere geçirildiği günlerde, bu zemheriler gibi ürkütücü, ve başka hiç bir şeye benzemeyen kara günlerde, bahari ahmet arif` ile karşılayan memleketin dağlarının sonbaharı kanla karşıladığı şu günlerde oynanan bir musabakadir.. adorno der ya "austwich'den sonra şiir yazmak barbarlıktır" diye, işte öyle bir pişmanlıkla izlenip ve bilerek milliyet gazetesinin "ankarada galatasaray tarafindan atılan 3 gol vardi" haberinden yarim gün sonra "şok şok yine çatışma" yazacağını, oynanan, izlenen ve galatasaray'ın kazandığı bir musabakadir.

eğer bir şehre sonbahar yakışacaksa, o şehir ankara olurdu heralde.. baharları ne kadar nefes alınmaz, nasıl polen kabusu bir şehirse, sonbaharları da o kadar güzeldir bu memur şehri.. okulların başında daha tertemiz olan, sayfalarının kenarları ataç olmadan dahi dümdüz duran bir defter ne kadar güzel gelirse bir insana, ankara da kışın başında öyledir..

her neyse pastoral girişten sonra olaylari anlatmanın vakti gelmiştir diye düşünüyorum.. öncelikle zaten hali hazirda geceden kalmis başka memleketlerden gurbete gelen, gazili, mülkiyeli odtülü gencler kizilayda demlenip metroya atlayip ulustan çıkarak ve tüm bu süre zarfinda kaskollarini ve formalarini gecekondudan saklamaya calisarak 19 mayis stadyumuna doluyorlardi.. fakat yüzde 5lik kontejyan bu gençlere az gelmişti ki direkt formalarla ankaragücü tarafindan bilet almislar, ve ankaragüclü taraftarlarinin arasinda kalmislardi.. deneyimli emniyet amirleri "bunları burada yerler" tebligati ile galatasaraylilar bir araya toplaniyordu maçtan evvel..

ankaraspor gibi ankaragücü'nü de kendi hırsı ve küstahligi yüzünden yok etmeye giden melih gökçek'in hiç bir zaman sahip olmadığı takima sevdalilar bambaşka tribunlerde takimlarini destekleyeceklerdi.

saat 1900'u gostermisken tüm ilkokul cocukları yataklarına gönderiliyor, ve büyük abileri tvlerinin başında, birahanelerde, kahvelerde ve statta yerlerini aldıklarında maç firat aydinus'un düdügü ile basliyordu.. son 4 maçın 3 ünü kazanan ankaragücü buradan da bir galibiyetle ayrilmak istiyordu ki maça hizli başladı.. 12. dakikaya kadar Rajnoch kaleyi iki kere yokluyor, maçı izleyen herkes "bu sarı kafa bugun gol atacak" diyordu.. velhasil çok beklemeden aradigi golu buluyordu Rajnoch.. galatasarayin lig tarihindeki 3000. golu olarak kayitlara gecen bu golu kendi aglarina birakan sarisin velet, tarihe geçiyordu.. 2000. golu atan hakan ünsal'ın yanında nasil duracak tarihte bilmiyorum gerçi..

her neyse, bundan yaklasik 10 dakika sonra, bir kontra atak yakaliyordu galatasaray engin baytarla birlikte.. sol kanattan yardirip gelen baytar, ortada selcuk inanı görüyor, selcuk rakip sahanin orta yerlerinde ilerde ceza alanı girişindeki kazım i görüyor, kazım da sag caprazdan kalenin tavanina şutu çakıyordu.. sanırım galatasaray son yillarda hiç böylesine güzel bir gol atamamıştı.. ve bu yüzdendir ki ilk golde sevinmeyen tüm galatasaray'lılar bu golde bagiriyorlardi..

sonrasinda barcelona'nın sahip olamadigi bir edeple galatasaray duruldu.. atilan her 2 golu ekstra 1 puan vermiyordu federasyon çünkü.. ha 2 gol atmissin, ha 8 gol.. (bu konuda ciddiyim.. en güzel maç 8-0 olan degil, 3-2 biten mactir gönlümde)

(kim söylemisti bunu bilmiyorum ama: "eskiden futbol zenginlerin fakirleri izlediği bir oyundu, şimdi ise fakirler zenginleri izliyor".. yerden göge kadar hakli.. o gömlegi, o saati, o kemeri, o pantalonu hangimiz alabilir ki?)

ilk yari 2-0 galatasaray'in üstünlügü ile biterken, tribunlerin bilimum yerinde çekirdek paylaşımı ve hacılanan çakmaklar neticesindeki küçük tatsizliklar çıkıyor, olaylar büyümeden atlatiliyor, hep beraber bursaspor lehine tezahuratlar yapiliyordu..

galatasaray'in bu sene "allahini seven defansa gelsin" parolasi ile aldigi ujfalusi ikinci yarida topla ileriye cikiyor, önündekilere "hoooşt damperli geliyor" diye bagirarak onunu acip santrafolari topla bulusturuyor ama bu akinlar golle sonuclanmiyordu.. bilimum oyuncu degisiklikleri ve baytar'in dalaginin bilhassa şişmesiyle baroş oyuna giriyor, daha 5 dakikasi dolmadan penalti yaptirip gol atiyor, 10 dakikasi dolmadan da sari kart görüyordu..

hülasa, galatasaray'in eski güzel günlerde olduğu gibi hucuma kalkarken 2-5-3 ve defansa donerken 4-2-3-1 taktiklerine donecek oldugu bu maçta iyiden iyiye kesinlesiyordu.. ama işte sağ bek sabri.. 3 puan'in güzel ama zevksiz, heyecansiz bir oyunla alindigi bir musabaka da kazasiz belasiz bitiyordu böylelikle..

2011 karabükspor - galatasaray : 1 - 1

Çarşamba, Eylül 21, 2011 zaman: Çarşamba, Eylül 21, 2011

okulların açılıp, erkek kardeşlerimin "10f deki sarışın kiz iyiymiş" diye dolandıkları şu günlerde, mevsimin yavastan dönüp "sezon sonu aldığım kiyafetleri artık giyebileceğim" dedirttigi günlerde karabüğün o demir çelik kokan ortamında oynanan ve beraberlikle sonuçlanan bir musabakadir.

büyük şehirlerde yaşayan ve çalışan birisi olarak futbol takımının peşinden koşmanın, onun maçlarını takip etmenin zorluklarının birer birer anlaşıldığı günlerden biriydi bugun.. saat 18:45 deki maçı işten 6 da çıkan biri olarak ancak "musleranin oyundan atilmasiyla galatasaray 10 dakikadir 10 kişi oynuyor" kelamindan sonra izleyebildigim için olayın "elmander ve sercan forvet ikilisi" ile basladigini idrak edemiyor, "çay koyayim bari" denene kadar ilk yarı bitiveriyordu.. karabükspor'un 2 senedir bir şantiyeye dönen stadının maskulen havasi, fenerbahçenin dünkü maçından sonra çok net hissediliyordu.. o stadin daha bitmemiş tribunlerinin dili olaydı da üzerinde dönen sap muhabbeti anlatabileydi(ikinci bir düşüncede anlatmasa daha iyi olabilir diye düşündüm)

her neyse ilk yarı 10 kisi kalmis galatasaray'a karş karabükspor'un "gol atarsak ayip olmasin?" tarzi oyunuyla geçiştiriliverdi.. galatasaray'in sezon basindan beri "ya ben sadece sarilip uyuyalip istiyorum" tarzi bir duruşu oldugundan o da çok gole yonelmiyordu.. kaldi ki muslera'nin, rüştü'nün ingiltere maçında ve karate kid'in frank ile yaptigi final maçında yaptigi hareketin bir benzerini yapmasi ile 10 kişi kalan galatasaray'in tüm planlari puf diye uçmuştu muhtemelen.. futbolun güzelligi bu noktada işte. günlerce bir taktik üzerine düşünenler, daha maçın başındaki bir kirmizi kartla her şeyi baştan kurmak zorunda kalabiliyorlar.. aynı şeyi satrançta göremiyorsunuz mesela.. gerçi bunun konuyla alakasi yok..

her neyse, 73. dakikada maçtan sonra kadere, kismete çok inandigini beyanatlarinda belli eden erdem'in ceza yayının oradan yaradana sığınıp kaleye vurmasiyla, ufuk'un yagmur altinda taksi bekleyen bir bireyin önünden gelip geçen taksilere kontrapiede kalmasi gibi bir hareket sergilemesi bir oluyor, galatasaray topu aglarinda görüyordu.. maçtan sonra sağ ayakli oldugunu ogrendigimiz erdem'in sol ayagi ile böyle bir şut çıkarmasını kale arkasinda maçı izleyen bir kaç görevli "balina atti haa" diye nitelendireceklerdi.

her neyse, baroş 75. dakikada oyuna girmeye çalışıyor, oyun durmayinca ancak 81 de oyuna girebiliyor, girer girmez de eski besiktasli ridvan'in grekoromen güreşte kati surette yasak olan çelme hareketi ile yere düşmesiyle galatasaray penalti kazaniyordu.. topun başına galatasaray tribunlerinden bir kaç kendini bilmesin "sendeki alet bende olsa" diye nitelendirdigi melo geliyor, ve golu attiktan sonra yine pitbull sevincini yasiyordu.. o noktada maci tvden izleyen bir fenerbahcelinin aklina, derbi maçta tribune kocaman "hooooşt" yazdirmak geliyordu..

o noktada mı ondan önce mi bilmiyorum ama, galatasaray yedek kulubesine su almak için gelen deumi'ye yarım su veriliyor, deumi de "içilmiş bundan ama" diyerek trip atip suyu geri veriyordu.. o noktada yurt genelinde cesitli kahvelerde maci izleyen insanlardan "ülkesinde sanki tüm sular erikli" tarzi "bu zenciler boyle, 7 gün kapali su verirsin içer, 8. gün yarim su verirsin senden kötüsü yok" tarzi yorumlarin gelmesi maçın en heyecan verici anlarindan biriydi.. varin siz düsünün maçın genelini..

hülasa galatasaray bir kez daha damattan korkan yeni gelin isteksizliginde bir maç yapmasiyla maç noktalaniyordu.. fatih terim'in takımlarindaki "90+2 de olsa ben golun pesinden kosarim" durusu daha oturmamis bu takimda.. ama gün gelecek onlar da olacak.. ben melo olsun, sercan olsun güveniyorum gençlere..

2011 büyüksehir belediye - galatasaray : nerede kalmistik?

Pazar, Eylül 11, 2011 zaman: Pazar, Eylül 11, 2011


(macta bazi komik anlar fotograflandi, fotograflanmadi degil, lakin nasil bir cakallikla, piçlikle bu fotoyu servis edersiniz anlamam arkadas haha)

istanbulu bilmem ama izmir için tam soğuk karpuz yesen üşüyeceğin, sıcak karpuzun da can sıkıcı olacağı bir yaz akşam üzerinde, okulların açılmasına bir hafta kalmasının verdiği mutsuz bir "yaz bitiyor ya" telaşı içinde, izmiden tam 9 saat uzaklikta oynanan, ve nihayetinde galatasaray'in geçen sezonu biraktigi gibi maglup olarak hem de bunu 2-0 gibi net bir skorla yaparak sonuclandigi musabakadir.

aslında modern dünyanın tarihini değiştiren, o iki meşum uçağın iki tane kuleye girip, o kulelerde öldürdüklerinden çok daha fazla insanın orta doğuda ölümüne neden oldukları bir günde oynanıyordu.. oysa ki bizim hatiramizda 11 eylülde çingen arifler, rotariular bulunmakta fikrimizde yeni transferlerin durumu ve bu seneki ateş perimiz bulunmaktaydi. memleketin tüm digiturklu meyhanelerinde yeni sezonun ilk futbol rakilari içilir, kahvelerde ilk "bilader sigara içiliyor mu burada" muhabbetleri yapilirken maç saat 2000 diyince başladi..

galatasaray yeni bir kadro kurmustu resmen.. sahaya muslera, ujfalusi, servet çetin, gökhan zan, çağlar birinci, melo, kazım kazım, sabri sarıoğlu, selçuk inan, eboue, baros şeklinde çıkan takim geçen seneden çok değişmişti ama yine savunmanın göbeginde gökhan zan vardi. o noktada zaten bir çok galatasarayli "sezonun ilk maçında böyle kazalar normal" şeklindeki beyanatlarini hazirlamislardi.. üstüne üstlük, bir de 11 eylülün acısını anmaya çalışan amerikaliların sırtını sıvazlayip "beterin beteri var haline şükret dostum" dercesine sabri'nin kaptan olarak maça çıkması daha en başında umutlarimizi kiriyordu.

aslında galatasaray ilk anlarda fena paslar yapmiordu.. tikir tikir da oynuyordu. ama işte adi konmayan söylenmeyen bir şey vardi ki muhtemelen afyon sandıklıda bir kahveden şu ses yükseldi "ileri gitsenize mina koduklarım".. evet takim gol yapma konusunda bir tereddut icindeydi. ileriye giden, ceza alanına gol atacagim yirticiliginda giren bir insan bulunmuyordu. ridvan'in devre arasindaki tabiriyle "dikine oynayacak adam bulunmuyor"du takimda.. melo, eboue iyiydi ama işte hep yan toplar hep hazirlik paslari.

galatasaray öyle aval aval bakinip, golu serbest vuruslardan yapmaya calisirken, holmen sağ kanattan ön direğe ortasını yapıyor, kaleci muslera topu yere yatarak kucakliyor ama sonra ne oluyorsa salıyor, ve topu birden önünde bulan efe, yerde yatan muslera'nın yanından bir cengaver edasiyla topu aglara çakıyordu.. çağların kaçırdığı adamın orta açmasından sonra, tafarel'in kendisinin zaaflari ile birlikte yetiştirdigi (aynı gölü yedigini hatirliorum mesela) musleranin talihsizligi efenin gol sevinci yasamasina neden oluyordu işte. golden sonra her yıl biraz daha keleren abdullah avcı şeref tribunune seyirtiyor "kel olduğumda da ben gelmeyeceğim galatasaray'a" bakisini atiyordu..

ilk yarı böyle bitiyor, soyunma odasina giderken sabri kafasinda "nasil kaptanlik yaptim ama.. böyle serbest atis kullanilcakti 3 kisiydiler girdim "hiiç konusmayin selcuk atcak" dedim.. olm çok kiyagim be" diye düşünüyordu.. o sirada gokhan'in yerini yektaya birakmasi ve tüm tribunlerin "acaba gokhan 3 ay sahalardan ayri mi kalacak" diye killandirilmasina karar veriliyordu.


(tam bir liseli stayli yakalayan fatih terim, 3. dönemine yenik başladı.. hoş alnına bir de kravat takip immms imsss die dolansa apayri olabilirdi ve kimse maglubiyetten bahsetmezdi..)

ikinci yarı galatasaray aynı gazla basliyor ama ilk yarida yapamadigini bu yarida da yapamiordu.. gol atmaya niyetli bir arda, bir kewell bulunmuyordu.. kazim'in da hiç kaleye gidesi gelmeyince ikinci yarinin tüm tribunde "eve nasil dönücez? yarin iş olmasa çok kraldi ha!" muhabbetleri ile gecmesi kacinilmaz oluyordu.. tam galatasaray gol atmak istemiyordu ki ikinci golu de yedi..

velhasil takim gayet iyi ama ne oldugunu, neler yapabilecegini bilmiyor.. pas verdiginde kimin nerede duracagi hakkinda kimsenin bir fikri yok. playoffa gidip minimum 3 hafta daha maç yapmanın ne kadar sıkıcı olacagi fikri ise kafalari karistirmakta.. ama işte iyi bir takim, eger bir gün anlasirlarsa, ve kötü özel hayatli, agresif futbolculari tedavi eden bir rehabilitasyon merkezi havasindan kurtulursa her şey mükemmel olur.. ama bir daha böyle dandik maçlarda yenilmemek gerek.