2010 Türkiye: 3 - Belçika: 2

Salı, Eylül 07, 2010 zaman: Salı, Eylül 07, 2010




7 eylül 2010 günü istanbul kadiköy ovasında cenk olunan musabaka'da hiddink'in "önce durdur sonra vur" tarzı oyunu ile önce geriye düşüp, sonra 3-2 kazandiğimiz bir musabakadir belçika vukuatı..

biz ki kosova'da, mohaçta, anafartalarda, dumlupinarda allah allah diyip cümleten saldıran, sinesi püryan, kılıcı al kan, kahrımız kılıcımız düşmana ziyan bir ırkız.. oysa ki elin guus hiddink'i ne bilsin yıldırımlar yaratan ahvadımızı.. adam maçtan evvel kafasında demiş ki "şimdi ben bunlara hiç beklemedikleri bir şekilde oynayayım en başta. gol yemem bu oynayacağım oyunla.. ikinci yarıda da genç semih'i oyuna alır, gol atarım galip gelirim" ama işte enginlere sığmayan yırtarak bendini aşan bir ulusa bunu anlatmak çok zor. özellikle de rıdvan'a.. maç boyunca elin hollandalisinin analitik düşüncesini kavrayamayan rıdvan'in, 23 nisan'da falan guus hiddink koltuğuna oturmasını ve takimi 5 forvetle başlatmasını gönülden istiyorum ben..

her neyse.. maçtan evvel futbolcular basketbol maçına gitmiş, sabri tribunden topu potaya sokmaya çalışıp yürekleri ağızlara getirmişti. kampta kazakistandan getirilen şapkalar ile komik fotolar çekiliyor, pes turnuvalarını illa ki emre belozoğlu kazanıyordu..

(fransa maçında sabri yürekleri ağızlara getirdi)

sayılı gün çabuk gelir çarpar, 7 eylül'ün saat 9'u denk geldiğinde, memleket son kez teravih namazına giderken konya'da 15 kadar mümin'in uefa'ya "bir gün sonra olsun maç" şeklinde bir dilekçe verdiği ortaya çıkıyor, teravih namazından önce verilen vaazda bu muminlerin isimleri tek tek okunup onurlandırılıyorlardı. memleketin cümlesi referandum ayağına birbirine girmişken, milli takımın bütünleştirici gücü en azından 90 dakika birleştirici olacaktı..

velhasıl maç tam 9'da başladı. başta dediğim gibi hiddink'in kafası bizimkinden bambaşka çalışıyordu. biz istiyorduk ki delicesine saldıralım, hucum presi yapalım, şanssız bir gol yiyip geriye düşelim.. bir daha da toparlanamayalım. fatih terim ile böyle oynamış ve 2 sene evvel bu tarihlerde aynı statta tatlı bir belçika beraberliği elde etmiştik.

takım tuncay dışında, ki o da loğusa kadınlar gibi başına garip bir bandana takmıştı, direkt forvet olarak adlandırılacak başka bir adama sahip değildi. ama net toplar oynuyordu. belçika uyuyor, onlar da "beraberlik iyidir abi ya" düsturu ile götürüyordu oyunu. 15. dakikada arda çok şahane bir pası tuncay'ın kafasına ekleştiriyor, ama tuncay galatasaray'ın kadikoydeki basiretsizliğini yaşayarak topu avuta vuruyordu.

(kara vicdanlı van buyten ve şürekası)
27. dakikada "bruce willis" filmlerinde götünün üstüne oturamayıp "allahım bana haksızlık yapildi ben de gideyim arıza çıkartayım" diye olay çıkartan adamlara benzeyen van buyten kornerden gelen topa kafayı ekleştiriyor ve topu ağlarımıza bırakıyordu. rıdvan bu dakkadan sonra çıldırdı.. tüm ülkeyi gaza getiren bir celali paşası gibi huus hiddink'e verip veriştiriyordu.. hani çıkıp "sizde hiç namus kalmadı mı cemaati müslimin, bu sünnetsiz guus hiddink'i başımızda ne diye tutuyoruz" dese, trabzonda halk galyana gelip istanbula yürüyebilirdi..

ilk yarı bu şekil biterken kimse futboldan memnun değildi. şimdi bunu söylemek kolay ama, skora isyan eden arda, tuncay, emre, ömer gibi adamlar varken maçın böyle bitmeyeceği aşikardı.. yurdun kahvelerinde "ikinci yarı semih girmezse bi bok olmaz" şeklindeki görüş benimsenirken, bir kaç fırlama `nihat hatipoğlu`'na "semih oyuna girmeli mi hocam" diye sms atıyorlardı..



ikinci yarı başlar başlamaz ilk yarı pek oynayamayan selçuk inan çıkıyor, genç semih oyuna giriyor, daha 5 dakika geçmeden feleği şaşan, sistemi komple değişen türkiye karşısında ne yapacağını bilmeyen belçika sağdan ismail'in yarattığı pozisyonda (haşa yaratmak allaha mahsustur. pozisyonu bile allah yaratır icabında) hamit topu penaltı noktasının bir metre ilerisinden ağlara bırakıyordu..

türkiye sonunda kendi kimliğini ecdadının gurur duyacağı oyunu oynamaya başlamıştı. pozisyonlar oluşturuluyor, yeşil sahadan alsan 1974'e götürüp discoya koysan insanların yadırgamayacağı bir tipe sahip olan fellaini ömer tarafından tutuluyor, geri kalan pozisyonlar servet tarafından zehir ediliyor, 67. dakikada semih yine sağ kanattan hamit'in yaptığı bir ortayı ağlara gönderiyordu.. 2008 ruhu geri gelmiş gibiydi ama 5 dakika geçmeden, milli takım kalesinde daha ham olan onur kendinden beklenmeyen bir hatayla yine kötü kalpli forvet van buyten, golu atıyor skoru eşitliyordu..

ama dedim ya türkiye 4 tane isyankar adama sahipken öyle berabere veya bir farklı geri düştüğü maçı bırakacak takım değildi.. 78. dakikada gökhan gönül yerden ortalıyor, ceza alanının sağında arda topa gelişine vuruyor, kaleci kurtarınca "hasiktir" diyip bir daha topa vuruyor ve maç 3-2 oluyordu..



öyle veya böyle türkiye alışık olmadığı bir mantalite ile, ama cağdaş, rasyonel bir düşünce tarzıyla galip geliyordu.. viyana kuşatmasında böyle akdenizli ruhuna sahip olmayan, sakin sakin menzile giden bir kumandanımız olsaydı bugun viyana sokaklarinda "geliyor kılıçdar kılıçdaroğlu" sesleri yankılanıyordu.. maçtan sonra takım otobusune bağlanan başbakan gerse de ortamı (insan büyüğüyle konuştuğunda ister istemez geriliyor) güzel bir gece, güle oynaya bitiyordu..

Deutschland, warten Sie mit uns!

1 yorum:

roland deschain of gilead dedi ki...

arda ve hamitin golelr karışmış galiba...hamitin topu kaleciden döndü ardanın ki fellainiye çarpıp gol oldu...

yine süper yazı...sırf senin su mac yazılarını okumak ıcın mac seyredıyorum bazen