2011 ankaragücü - galatasaray : 0 - 3

Pazar, Ekim 02, 2011 zaman: Pazar, Ekim 02, 2011



(bir gün tekstil teknolojisi, nasıl tutarsan tut dogru açılan atkilar yapacak!)


zemherilerin iyiden iyiye başladığı, pencerelerin kapanıp, televizyonların balkondan içeriye taşındığı, kışlıkların o naftalin kokulari içinde tekrar üzerlere geçirildiği günlerde, bu zemheriler gibi ürkütücü, ve başka hiç bir şeye benzemeyen kara günlerde, bahari ahmet arif` ile karşılayan memleketin dağlarının sonbaharı kanla karşıladığı şu günlerde oynanan bir musabakadir.. adorno der ya "austwich'den sonra şiir yazmak barbarlıktır" diye, işte öyle bir pişmanlıkla izlenip ve bilerek milliyet gazetesinin "ankarada galatasaray tarafindan atılan 3 gol vardi" haberinden yarim gün sonra "şok şok yine çatışma" yazacağını, oynanan, izlenen ve galatasaray'ın kazandığı bir musabakadir.

eğer bir şehre sonbahar yakışacaksa, o şehir ankara olurdu heralde.. baharları ne kadar nefes alınmaz, nasıl polen kabusu bir şehirse, sonbaharları da o kadar güzeldir bu memur şehri.. okulların başında daha tertemiz olan, sayfalarının kenarları ataç olmadan dahi dümdüz duran bir defter ne kadar güzel gelirse bir insana, ankara da kışın başında öyledir..

her neyse pastoral girişten sonra olaylari anlatmanın vakti gelmiştir diye düşünüyorum.. öncelikle zaten hali hazirda geceden kalmis başka memleketlerden gurbete gelen, gazili, mülkiyeli odtülü gencler kizilayda demlenip metroya atlayip ulustan çıkarak ve tüm bu süre zarfinda kaskollarini ve formalarini gecekondudan saklamaya calisarak 19 mayis stadyumuna doluyorlardi.. fakat yüzde 5lik kontejyan bu gençlere az gelmişti ki direkt formalarla ankaragücü tarafindan bilet almislar, ve ankaragüclü taraftarlarinin arasinda kalmislardi.. deneyimli emniyet amirleri "bunları burada yerler" tebligati ile galatasaraylilar bir araya toplaniyordu maçtan evvel..

ankaraspor gibi ankaragücü'nü de kendi hırsı ve küstahligi yüzünden yok etmeye giden melih gökçek'in hiç bir zaman sahip olmadığı takima sevdalilar bambaşka tribunlerde takimlarini destekleyeceklerdi.

saat 1900'u gostermisken tüm ilkokul cocukları yataklarına gönderiliyor, ve büyük abileri tvlerinin başında, birahanelerde, kahvelerde ve statta yerlerini aldıklarında maç firat aydinus'un düdügü ile basliyordu.. son 4 maçın 3 ünü kazanan ankaragücü buradan da bir galibiyetle ayrilmak istiyordu ki maça hizli başladı.. 12. dakikaya kadar Rajnoch kaleyi iki kere yokluyor, maçı izleyen herkes "bu sarı kafa bugun gol atacak" diyordu.. velhasil çok beklemeden aradigi golu buluyordu Rajnoch.. galatasarayin lig tarihindeki 3000. golu olarak kayitlara gecen bu golu kendi aglarina birakan sarisin velet, tarihe geçiyordu.. 2000. golu atan hakan ünsal'ın yanında nasil duracak tarihte bilmiyorum gerçi..

her neyse, bundan yaklasik 10 dakika sonra, bir kontra atak yakaliyordu galatasaray engin baytarla birlikte.. sol kanattan yardirip gelen baytar, ortada selcuk inanı görüyor, selcuk rakip sahanin orta yerlerinde ilerde ceza alanı girişindeki kazım i görüyor, kazım da sag caprazdan kalenin tavanina şutu çakıyordu.. sanırım galatasaray son yillarda hiç böylesine güzel bir gol atamamıştı.. ve bu yüzdendir ki ilk golde sevinmeyen tüm galatasaray'lılar bu golde bagiriyorlardi..

sonrasinda barcelona'nın sahip olamadigi bir edeple galatasaray duruldu.. atilan her 2 golu ekstra 1 puan vermiyordu federasyon çünkü.. ha 2 gol atmissin, ha 8 gol.. (bu konuda ciddiyim.. en güzel maç 8-0 olan degil, 3-2 biten mactir gönlümde)

(kim söylemisti bunu bilmiyorum ama: "eskiden futbol zenginlerin fakirleri izlediği bir oyundu, şimdi ise fakirler zenginleri izliyor".. yerden göge kadar hakli.. o gömlegi, o saati, o kemeri, o pantalonu hangimiz alabilir ki?)

ilk yari 2-0 galatasaray'in üstünlügü ile biterken, tribunlerin bilimum yerinde çekirdek paylaşımı ve hacılanan çakmaklar neticesindeki küçük tatsizliklar çıkıyor, olaylar büyümeden atlatiliyor, hep beraber bursaspor lehine tezahuratlar yapiliyordu..

galatasaray'in bu sene "allahini seven defansa gelsin" parolasi ile aldigi ujfalusi ikinci yarida topla ileriye cikiyor, önündekilere "hoooşt damperli geliyor" diye bagirarak onunu acip santrafolari topla bulusturuyor ama bu akinlar golle sonuclanmiyordu.. bilimum oyuncu degisiklikleri ve baytar'in dalaginin bilhassa şişmesiyle baroş oyuna giriyor, daha 5 dakikasi dolmadan penalti yaptirip gol atiyor, 10 dakikasi dolmadan da sari kart görüyordu..

hülasa, galatasaray'in eski güzel günlerde olduğu gibi hucuma kalkarken 2-5-3 ve defansa donerken 4-2-3-1 taktiklerine donecek oldugu bu maçta iyiden iyiye kesinlesiyordu.. ama işte sağ bek sabri.. 3 puan'in güzel ama zevksiz, heyecansiz bir oyunla alindigi bir musabaka da kazasiz belasiz bitiyordu böylelikle..