(semihin golünden sonra bir kısım türk umutlanmış "iki geliyor iki, yalele yalele/kalktı semih'in siki yalelelli" seklinde tezahurata girmişlerdi. yalan da degildi)
olur ya, feci hastasınızdır ama dışarıda mükemmel bir hava vardır, siz dışarı çıkmak istersiniz ama kapasiteniz bellidir. daha güzel günleriniz olmuştur, dışarıda olmanın tadını çıkardığınız deli gibi her insandan daha mutlu olduğunuz anlar, ama bu bahar gününde böyle değilsinizdir. içerde oturup mutsuzluğu sonuna kadar yaşamalısınızdır. işte böyle bir anda, böyle bir bahar gününde tek gol atıp iki gol yediğimiz bir müsabaka oldu bu. eh zamanında fifa’nın kararlaştırdığı üzere, bu mağlubiyet anlamına geliyordu. (rakipten yediğinizden daha azını attığınız ama yine de galip geldiğiniz spor oyunları icat etmeliyiz.. böyle olmuyor) bir nisaaaan aslında biz kazanmışız.. çok değişik olmuş... püf olmuyor sanırım böyle. bir nisan da bir yere kadar..
muhteşem bir bahar günüydü. maçtan evvelki görüntüleri "when i am thinking of you" calarak verebilirdi mesela her hangi bir kanal. sevgililer sahilde çılgın atıyor, liseliler okuldan kaçıyor, insanlar ceketlerini ellerine alıp dolaşmanın keyfini sürüyorlardı. ve dahası bugün bundan 400 yıl evvel bize yahudilerini gönderen halkın futbolcuları geliyordu bu yana, der saadet’e. maçtan 4 gün evvel, rahmetli victor hugo’nun romanlarından fırlamış bir isme sahip olan gerard pique’nin golü ile yenilmiştik ama iyi de oynamıştık. cümle âlem bunun farkındaydı. hatta ispanyada pazartesi öğlen vakti kahvaltısını yapan bir liman işçisi, gazeteye sardığı öğle yemeğini yerken aynı gazeteden okuyordu türkiye’nin müthiş oyununu. (burası da bir nisan sanırım)
bu arada maçlar 180 dakika oynanacaktı ama 180 saatlik reklam yapılmıştı televizyonlarda, amansız olacaktık, ne bileyim efendim tek yürek tek vücut zafere koşacaktık. hükmü hümayun olunmuştu ki reklamcılar tarafından ismimize, ispanya’nın tepesine inecektik. reklamları dinleyen bir grup taraftar çarşamba günü için “avrupa şampiyonuymuş bugün ispanya/ispanyol denirmiş bugün oğlanlara/bayrakta kırmızı, yaşa katalunya/sikeceğiz seni milli ispanya” şeklinde tezahüratlar bile hazırlanmıştı. memlekette seçim de bitmişti, derdimizi tasamızı komple futbola verebilirdi.
nitekim sayılı vakit kolaycacık geçti. hakemin “melpa istanbol” deyişi ile maç başlıyor, miller de fatih terim’in sabır düsturu gereğince top çevirmeye başlıyorlardı. hesapta set oyunu yapacaktı türkiye, böyle paslaşacak, ispanya topa bastığında açık alanlara emre gibi, sonra emre gibi ve emre gibi adamlarla top kaçırıp nihat ve semih’i casillas ile buluşturacaktık. bir beş dakika böyle gitti bu. sonrasında bakıldı ki emre’nin öyle bir kapasitesi yok ve bu set oyununda arka taraftaki tavşanlı belediye spor ve balıkesir spor’dan milli takıma dâhil olmuş gibi oynayan hakan balta ve emre âşık inanılmaz hatalar yapıyor, o zaman bu oyundan vazgeçelim denildi. numaralı alttan birisinin “beyler bildiğiniz gibi oynayın” demesinin bu çark edişte büyük payı olduğunu düşünüyorum. hayır bu çocuklar iyi oyuncular, nasil ne şekilde bu durumlara düştüler anlamış değilim ben.. sonrasında sahada oynanan oyun sanki dünya kupası elemeleri değil de milliyet firmalar arası halı saha turnuvası gibiydi. ispanya özel futbol takımı kurmuş, büyük kurumsallaşmış bir şirket iken, biz “halil bey ve mahdumları kahve fabrikası” gibi oynuyorduk. toplar ayaklardan kaçıyor, paslar başarısız veriliyor, stop edilemiyor.
ama nasıl olduysa birden türkiye’nin sahadaki en iyi ismi arda turan inanılmaz bir pas çıkarttı. ofsayt kokan pozisyonda tuncay topu indiriyor, casillas “yandım anam” diyip karambol de kalıyor, semih ise boş kaleye topu göndermekle yetiniyordu. maç durduk yere 1-0 olmuştu ve tribünler sahada maç yapıldığının farkına varmıştı. tribünler kendileri için ispanya’ya koyulması gerektiğini düşünmeye başlamışlardı mesela. ilk yarı bir heyecan biterken, mikrofonlarımız bosna hersek atatürk stadyumuna bağlanıyor, oradan gelen 2-0 haberi ile bir garip oluyorduk. eğer türkiye ilk yarıdaki oyununu oynamaya devam ederse, ispanya torres'i çıkartıp javier bardem'i alsa, rafael nadal girse defansa, orta sahaya ricky martin alınsa türkiye'yi yine de yenebilirdi.
tribünde tuvaletlere girilmiş, yurdun geri kalanında yaprak dökümü’ne bakılmaya çalışılmış, hatta tribünde televizyon gösteren çin malı cep telefonlardan birisi ile yaprak dökümü’nü izleyen bir taraftarın televizyonu ya da cep telefonu, ya da sanırım her ikisi birden bozulmuştu.
on beş dakika biterken takımlar sahaya çıkıyorlar, bu kez e5 tarafındaki kaleyi ispanya almak istiyordu. daha ikinci yarının başıydı ki, gökhan’ın maç başından beri yaptığı ve yapacağı yegâne isabetli ortaya, tuncay vurması gerekirken nihat vuruyor ve top dağlara taşlara gidiyordu. nihat o topu tuncay’a bırakabilse maç 2-0 olacak kopup gidecekti. ama işte, maçın başından beri bizi tutan (trafalgar’dan gıcıkları var bu ispanyollara ) asil hakem bile nihat’ın golü atmasını sağlayamıyordu. maç orta saha mücadelesi içinde geçerken türkiye iyi oynamaya başlamış ama emre hırslanmıştı ama yine de gökhan, hakan balta ve tuncay felaket bir oyun sergiliyorlardı. dakika 61 olmuş ve trabzon’da yaşayan her taraftar havaya balon atma özlemi ile kudururken, uzak taraftan kullanılan bir korneri kaleci volkan ıskalıyor, o arada deli ibrahim üzülmez topa elle dokununca affetmeyip penaltıyı çalıyordu kalleş hakem. volkan bu maçta boynundaki yaratığı çıkarmış ve ilk yarıda muhteşem kurtarışlar yapmıştı ama o yaratık olmadan daha ileriye gidememiş ve hatasını yapmıştı.
durum 1-1’di ve fatih terim şov başlayabilirdi artık. önce nihat çıkıp batuhan giriyordu oyuna. yurdun çoğu kahvesinden ve hatta adana pozantıdaki kahvelerden "olumlu" sinyali alan bir hamleydi bu.(ki pozantidaki kahvelerin olurunu almak zordur) ama sonrasında semih çıkıp sabri oyuna girerken ve ardından maçın en iyisi ve son dakikalarda oynamak için canını verebilecek adam arda oyundan çıkarken yerine nuri şahin giriyordu. engizisyon rahipleri fatih terim’i sorgulasalar ve fatih terim “şu yüzden o değişiklikleri yaptım” dese, rahipler bile mantıklı bulmazlardı sanırım. 1-1 olan bir oyunda tek forvete dönmeyi sanırım ancak bir sarhoş ördek hayal edebilir. (bu son cümleyi manisa turgutludaki bir kahveven edindik.. ki manisa turgutludaki bazi kahveler fatih terim'in devamli arkasında olmakla övünürler)
hülasa maçın son anlarında ibrahim’in “napalım oldu” diyebileceği bir şekilde guiza’ya asist yaptırması ile yediğimiz bir golle maçtan 2-1 yenik ayrılıyor ve boşnakların galip gelmesi üzerine bir 4 sene sonrasına bırakıyorduk dünya kupası hayallerimizi. başta da dediğim gibi, kendi sporumuzu uydurmanın zamanı geldi artık. dünya kupasını da direk denizli’de falan düzenleriz. ha bu arada fatih terim’e iki maçta yaptığı hizmetlerden dolayı, ispanyol kralı madalya falan vermek isterse ilerleyen günlerde, şaşırmayacağımı buradan dile getirmek isterim.
1 yorum:
batuhan yerine rıdvan oynasa bile yenerdik bee... hem de gol olur derdi
Yorum Gönder