2010 beşiktaş:1 galatasaray:1

Pazar, Şubat 21, 2010 zaman: Pazar, Şubat 21, 2010

(siyah beyaz yıllarda, sahada kim kazanırsa kazansın, galip her zaman beşiktaş sanılıyordu)

Küçükken kurban bayramlarının 2. günü genelde yağmur yağardı. Bu olay annemin de gazlaması ile benim minik aklımda "Bak işte Allah Baba etrafta kesilen hayvan kanlarını yağmurla temizliyor. Bir nevi devasa bir hortum tutuyor sokaklara" şeklinde yorumlanırdı. Şimdi küçükken edindiğim bilgiler doğrultusunda şunu idrak ediyoruz
1. Allah diye bir şey var
2. Tüm hafta içinde biz çalışırken güzel havayı pencerenin dışına koydu, ve ne zaman hafta sonu oldu yağmuru salıverdi.
3. Senede 2 kez gelen Galatasaray Beşiktaş derbisinin de yağmur altında oynanması, Turist Ömer gibi Allah Baba'nın da Fenerbahçeli olduğunu gösteriyor.


(eeeaaaaggggleeeeee!!!)
İşte tüm bu manzarai umumiye içinde Beşiktaş tarihi İnönü stadı'nda oynanıp, memleketin birlik ve beraberliğe bu kadar ihtiyaç duyduğu bir günde takımların 1-1 berabere kaldıkları bir maçtır bu.


(keita gözünün kaybettiği an uçmaya başladı.. şahitleri var!)

Yani sonuçta hikaye basit. Nasıl ki senede tek tük film izleyen insanlar bile Oscar ve Altın Palmiye'den kaçınılımaz bir şekilde haberdardır, futbolla ilgisi itü mühendislik öğrencisinin karıyla kızla ilgisi nazarında olan birisi için de derbilerden haberdar olmak o kadar kaçınılmazdır. Beşiktaş'ın sokaklarında ayrı bir heyecan vardır derbi günlerinde. İşte o günlerden birinde, yani 21 şubat 2010'da yağmur bile olsa bayragini pelerin gibi yapip, diğer eline yarım pide alan insanlar saat 16'dan itibaren stada girmeye başlıyorlardi. Olay basitti, tribünleri birer birer dolduranlar için, 1.5, 2 saat sonra maç başlayacak kartalları cimboma koyacaktı ki o sirada gümüş suyu'ndan aşağıya inen 1500 kişi'nin ruhları "inleyen nağmeler" tarafından sarılıyor, kartal'da cimbom'a çok afedersiniz eğiliyordu..


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXKN9KFToSZwa79vlooI8bRWW5FKLaMRjM5mOHRl5iIu6wLcBweMWemEL26fh7fXPzed7dYHw3vx_E2hErY9RhiHQ8TjKNkpCN8mEs6o_-7YaR3tzfKa4hBpMwxyzI0iCmd1FKi8idx8g/s320/deplasman2.JPG
(temsili foto)

Her neyse tipik derbilerde yaşananlardan sonra saat 7'yi vururken yuzyılın derbisi olmasa da, 2010'un ilk derbisi, Fırat Aydinus'un ucuna "aquaball" bağladığı düdüğünü öttürmesi ile başlıyordu. (Fırat Aydinus'un evinde türlü türlü saçını okşadığında uğur veren trolllerden olduğuna eminim) İlk dakikalarda iki takımın da "çıkın oynayın" taktiği ile sahaya çıktığı belli oluyordu. İbrahim üzülmez "Beyler şahsi oynamayın paslaşa paslaşa, yorulan defansa!" düsturu ile takımı toparlamaya çalışıyor, bu çabaları genelde Keita'dan dirsek yemesi ile sonuçlanıyordu. Zaten bu ikili'nin arasındaki mucadelede dirsek atmalar ve çelme takmalar sayılsaydı bu maçta, ikisi de double double yapabilirdi.



(döndüm kibleye doğru açtım kollarımı, yalvardım sabri'ye duysun diye beni)

Maçın ilk dakikalarında Ferrari, Rüştü'nün kurtarabileceği bir topu kornere atarken esmer oyuncu, rüştü'ye "bilader sen bırak demezsen ben nasıl bırakayım" diyip dert yanıyordu. Dakikalar iki takımın da birbirini ölçmesi, peşrev çekmesi ile akıp giderken çılız ataklar defansların önünde, veyahut kalecilerin yumruklarında sonlanıyordu. Galatasaray orta sahasında mehmet topal'ın çok geride oynaması, barış'ın da çok ilerde oynaması nedeniyle galatasaray orta alandan topu ileriye çıkartamıyor, ama beşiktaş da kurduğu yoğun baskının neticesini alamıyordu. Tribunler çılgınlar gibi bağırırlarken 38. dakika gibi holosko ön direkte topa kafa vuruyor, leo franco yıllar evvel benjamin çizgifilminde "şeker adam"ın çıkardığı gibi topu iki hamlede ama tek elle çizginin az ötesinden çıkartıyordu.

(burada göstermemiş ama şeker adam'ın en janti hareketi topu tek eliyle durdurmasıydı)

benim optik gözlerime bakarsak pozisyon katiyyen gol değildi. bu pozisyon yeni geçmişti ki 43. dakikada beşiktaş topu direğe nişanlıyor dönen topu neill kornere gönderiyordu. Yağmur inönü stadının üstüne yağmadan durmam derken, galatasaray savunması beşiktaş'dan gol yemem dercesine mükemmel oynuyordu. İlk yarıyı bitiren aquaball çalarken, bu ses galatasaray için round'u bitiren gong sesi gibi geliyordu.



(34 yaşındaki bir delikanlının uf oldu diye başkasına gitmesini ben anlamiyorum arkadaş! yan hakem annen olsun bundan sonra bari ibo, öpsün olmadı yüzünü?)

tüm devre arasında geçti geçmedi muhabbeti yurdun dört bir yanında konuşuluyor, illa ki birisinin "geçmedi abi" demesine ihtiyaç duyan 40 milyon kadar futbol sever ersun hoca'nin "yani geçti geçmedi şimdi ben bilemem, ama yani güzel kurtarıştı" kıvamındaki politik duruşu ile irkiliyordu. bu memleketin insanı 80 darbesi sonrasinda, darbe öncesinde belirttikleri görüşlerden o kadar cefa çekmiş ki, halk ister istemez cesaretini kaybetmiş sanırım. tek başına kimse net bir görüş belli edemezken hep beraber "pozisyon penaltı allah belanı versin" diye bağırabiliyor mesela..



(gio kötü top oynuyor olabilir, ama kimse komik gözükmediğini söyleyemez!)

tüm bu tartışmalar içerisinde devre arası biterken, takımla çakma "this is anfield" yazısının altından (beşiktaş stadında sahaya çıkış tünelinde "burası inönü" yazıyor.) sahaya çıkarken yağmurun dinmediği farkediliyordu. Yağmur dinmese bile ikinci yarıyla birlikte beşiktaş'ın akınları dinmişti ve galatasaray ilerde inceden top yapıyordu. özellikle elano, gördüğü yerden kaleye çakmaya başlamış, rüştü de tanrı'ya dualarına başlamıştı. bir pozisyonda yanılmıyorsam ibrahim toraman, mehmet topal'ı ceza alanı içerisinde kündeye getiriyor, 1 puan aldıktan sonra bir de üstüne oturup tuş yapıyordu. Olay net bir şekilde güreş musabakasını kazandırabilirdi toraman'a ama futbol musabakasında bunun adı penaltıydı. her neyse..



(ibrahim toraman rakibini tuş ederek, yarı finalde rus güreşçi Ivan Poddubny ile eşleşti)


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiciVaaEFHIKh8Ngu_uXzALyYHZAlTp8NIK4Vv2RCaIZxbqPlBwbqsUkEugCrxK2_C3hW1Nqq8SArgy7hcU0VcZccgVZKfJA2Lme6Lc7e1LoCmK2U_vGkcGof135fGdqw5ntIeCtawDIjE/s400/d0046543_01064041.jpg
60. dakika gibi önce nobre ve holosko cikip yerlerini nihat ve bobo'ya biraktilar.. mustafa denizli taze kanlarla galatasaray'ı haklamak istiyordu. rijkard'ın plani ise bambaskaydi. caner oyundan çıkarken yerine sakatlığı geçen jo giriyor, arda kanada çekiliyordu ve hemen 2 dakika sonrasinda, alıp kaleye gitmesi gereken bir topta topu arkaya birakiyor, top orada evelenip gevelenirken yine jo'nun önüne düşüyor, bu kez jo topu kaleye çıkartmak isterken top sivokta kalıyor ama defans oyuncusunun basiretsiz davranışında arda 6 pas'ın oradan topu kendisinden kapıyor, ve nazikçe galatasaray'ı 0-1 öne geçiriyordu. golden sonra reklam panolarının üzerine tırmanan arda bundan 4 sene önce hasan kabze'nin yaşattığı sevincin benzerini yaşatıyordu galatasaray taraftarına..



("bilader sahibi kiziyo basmayalim" denilerek arda'nın gol sevinci yarıda kesiliyordu)

inonu stadı karamsarlığa kapılmış, aralarından birisi "yeter yıldırım ören yeter" diye bağırsa cümlesi eşlik edecek pozisyona gelmişti. galatasaray bir gol daha atabilirdi. ki kontradan pozisyon da buldu. ama jo'nun muhtemel kendine güvensizligi ve sakatliktan yeni cikmis olmasi ikinci golu getirmiyordu. 80. dakika olmustu ki elano oyundan çıkıp yerine mustafa sarp giriyor, ve galatasaray 1-0'ın üstüne yatmaya hazirlaniyordu. o sirada orta sahanın 5-10 metre ilerisinde besiktas bir serbest atis kullandı. galatasaray defansı yine "lan?" şeklinde adam paylaşınca sivok karambolde topu önünde buluyor "bu mohaç savaşında katlettiğiniz soydaşlarım için" dercesine topu saraylıların ağlarına birakiyordu. golden sonra o da arda gibi reklam panolarının üstüne tırmanınca bir sonraki maçta o reklam panolarinin üzerine dikenli tel döşemek farz oluyordu..



(sivok'un hemen ayaginin dibindeki adam: "bak kırarsan ödersin diyom alooov duyuyon mu?" )

maç yağmur altında 1-1 biterken, iki takımın da mucadelesi göz dolduruyordu. böyle oynansın bu ülkede futbol canım yensin. iki takım da birbirine pislik yapmadan, ortamın gerilmediği, küfürün olmadığı, adam gibi futbolun seyredildiği bir musabaka 1-1 bitmiş ne güzel. memleketin her tarafında, herkes bir şekilde birbiriyle munakasa ederken beraberligin kimseye zararı olmaz sanırım. hoş bu sonuç sonrasinda, maç eksikleri ile birlikte kimin lider olduğu pek belli olmadi ama olsun. nihayetinde futbol kazandı.. ha bir de leo franco'nun son iki maçtaki "maradona beni görsün" şeklindeki performansı gerçekten büyüleyici. demek ki kalecisi iyi olduğu sürece servet'in yetek olup olmaması (nedeni bilinmese de) bir handicap değil galatasaray için..

fotograflar: ajansspor.com ve ntvspor.com

1 yorum:

Mustafa Karakaya dedi ki...

hocam "pozisyon penaltı allah belanı versin" değil de "pozisyon golmüş allah belanı versin" şeklinde olması gerekiyor sanırım bjk taraftarının tezahuratının.