2010 altay:0 - samsunspor:1

Pazar, Ağustos 29, 2010 zaman: Pazar, Ağustos 29, 2010




herkes kendi stadına bir isim takmıştır dünyada. gece oynanan maçların büyüsüyle kimisi "ışık stadı" demiştir kimisi "düşler tiyatrosu". altay alsancak stadı yüzyıla yakın tarihi ile tüm bu büyülü adların yanında "düşler tarlası" gibi gelir bana. gecenin karanlığının içinden dört bir yanındaki ışıltısı sahanın dandik çimlerine vurduğunda bir yanıma baktığımda kalede adnan menderesi görecekmişim, öbür tarafta metin oktay kaleye vuracakmış, fahrettin altay tribunden selam çakacakmış gibi durur.. mükemmel bir yedekken onbirde çıktığı ilk maçın 5. dakikasında sakatlanan altaylı oyuncunun içindeki uktesidir gece maçlarında altay alsancak stadı. hele bir de maçın orta yerinde, şark sanayi'nin o taraftan tribunlerin üstünde yükselen ay ölümsüzleşir kulup şarkılarında

"yüksel ki sen kararsın ay"

ama işte her zaman ayı karartamıyor altay. neredeyse 20 futbolcuyu al gülüm ver gülüm çerçevesinde gönderip alan transfer şampiyonu uyum sorunu çekiyor her bir dakika. maça yiğitcan'ın kaptanlığı ile başlıyor, mehmet şen ve burak çalık forvetleri ile ilk dakikalarda inanılmaz iki golü şımarıkça harcıyor ve gol gelmiyordu 29 ağustostaki samsunspor maçında. üç büyüklerin maçlarının aynı saatte olduğu bir zamanda tribune gelen yaklaşık 4000 taraftar takım atak yapıp iyi oynadığı için "büyük altay" diye bağırırken, samsunspor'un topu direkten dönüyordu.. bir sonraki atakta geri pası eliyle tutan "mandanda" samsunspor'a gol şansı tanıyordu.. tribunlerdeki nedensiz "hoşt ulen hoşt" sesleri eşliğinde top dışarı çıkarken ilk yarı hakem mustafa'nın düdüğü ile bitiyordu..

15 lira olup da karaborsada "5 lira olur mu" denildikten sonra 5 liraya girilen kapalının (ki bank asyanın süperliği buradadır.. üst liglerde karaborsa normal biletten pahalı olurken burada ucuz olur) fayans tuvaletlerinde pozisyon analizi yapılırken taraftar umut taşıyordu. geçen sene bu ruh yoktu takımda. takımın yaş ortalaması 23 civarındayken bu sene olmasa bile illa ki bir ara iş yapacaktı. hiç değilse çocukların yanında olacaktık..


ama işler ikinci yarıda istediğimiz gibi gitmedi. altay mehmet şen ile pozisyonları harcamaya devam ederken yiğitcan'a kaptanlık uğurlu gelmiyordu.. 60 gibi kendi kalemize bile gol atamadik. defansın ters vuruşu kale direğinden dönüyor 80 numaralı samsunlu oyuncu topu ağlara bırakamıyordu.. bu sirada samsunspor oyuncu değişikliğine giderken oyundan 08 numaralı oyuncu çıkıyordu. ama saf 80 numarali esmer tenli arkadaşımız kendisi çıktı zannediyor tüm alsancak'a rezil oluyordu..

akabinde 33 numaralı diğer bir arap oyuncusu yiğitcan'ın hatası ile hareketleniyor, topu ayağının içiyle ağlara bırakıyordu..


altayda ve cenk ahmette nefesler tükenmişken taraftar hoşnutsuz oluyordu. sezonun ilk maçında, yeni başkanla alsancak'a çıkılan ilk maçta mağlup oluyorduk ve bu taraftarı mutsuz ediyordu ama tüm bunlar tabela muhabbetleriydi. gören gözler altay'ın eğer oyuncular uyum sağlarlarsa ve bu gencecik çocuklar, mesela okay, mesela burhanettin gelişim gösterirse harika işler olacak.. ve işte o zaman altay yükselecek ve ay kararacak..

2010 galatasaray:0 - bursaspor:2

Pazar, Ağustos 22, 2010 zaman: Pazar, Ağustos 22, 2010



bundan bilmem kaç sene evvel hegel diye bir fanatik bayern münih taraftarı, ortaya "diyalektik" diye bir şey atmıştı.. bu diyalektik karşıt iki gücün birleşmesi ile ortaya başka bir halt çıkacağına delaletti.. misal veriyorum gece ve gündüzün birleşimi gün dediğimiz şeyi oluşturuyordu, veya sarı ve kırmızının birleşimi galatasaray oluyordu.. yine galatasarayda devam edersek, eskiden yürek ve hırsın birleşimi de galatasaraydı.. ne şampiyonluklar gördü bu takım yabancısız, barış özbekler, ayhan akmanlarla..

ama devir değişiyor tabii ki, böyle değişen şartların altında, çok da öyle allah allah bir sıcağın olmadığı bir ramazan gecesi ali sami yen'de oynanan ve gögüs reklamı almayıp "yeşili koruyalim" teması ile sahaya çıkan bursaspor'un galatasaray'ı 2-0 yendiği musabakadır bu maç.. öyle veya böyle..

maçtan öncesinde biz bursaspor taraftarı ile galatasaray taraftarının 90ların başlarındaki gibi şeyler yaşamasını bekliyorduk. zira sinirler oruçtan dolayı gayet gergindi. bursaspor taraftar otobusu yanlış yere parkedecek, stat hoporlorlerinden "şöför ismail, şöför ismail lütfen aracınızın başına" denecek, galatasaray taraftarı ismail'e küfrederken bursalılar dellenip "cimbom validenle, ismail bey cinsel munasebete mi girdi?" diye karşılık gelecek, sonra iki taraf birbirlerine sevgi koltukları atacaktı.. ama tabi tüm bu eğlenceli vandalismler futbolun marka değeri trivirisi yüzünden olmuyordu. vay efendim hoş geldiniz, aman size pide yaptırdık yumurtali seversiniz diye falan filan.. yine de bazı sevimli muhabbetler yaşanıyor, iki tarafın oruçlu ağızla birbirleriyle konuşma çabası neticesinde 2 bursalı taraftar göz altına alınıyordu.. galatasaray taraftarlarıysa tavşanları hakkında şirin sohbetler yapıyorlardı (kadınları tribune çekmeye çalışıyorum arkadaş. kız arkadaşım var, tribunde tek kadın olmasın!)

her neyse, galatasaray uefa maçının kadrosundan serdar özkan'ı çıkartmış, arda turan'ı sağ kanata koymuş, forvet arkasız, 4 3 3 sistemini benimseyecekti. ortada b8, ayhan ve sarp volkan şen ve ozan ipek'i durduracaktı.. şimdi böyle sakin kafayla düşününce insan mustehzi şekilde gülmekten kendini alamıyor.. kaleye ufuk, forvete baroş geçince galatasaray'ın kadrosu tam oluyordu.. korkma sönmez okunurken, bursa taraftarı tribunde yeşil zemin üstüne beyaz istavroz açıp her bir karede "1" "9" "6" "3" rakamlarını cümle aleme gösterdiler.. bursa 1963 de kuruldu da kardeşim, siz niye italyan kulubu gibi, bir sampdoria, bir genova gibi istavroz açıyorsunuz ki?



velhasil maç başladı. galatasaray "yeminimi bozdum" taktiği ile sahada oynuyor, arda bir kenarda kewell bir kenardan saldırıyordu. galatasaray topları hüseyin cimsir ve ali tandogan'ın adam geçer top geçmez stili oyunu ile önleniyordu. hüseyin ciddi manada çekomastik gibi, cannavaro gibi oynuyordu.. dün oynadığı futbolu 98 avrupa kupasında türkiye adına oynamış olsa, avrupa kupasından dünya kupasını kaldırırdık. blatter "mükemmel bir defans, avrupa kupası olduğunu biliyorum ama buyrun dünya kupasını verelim size" derdi..

galatasaray saldırırken birden 15. dakikada volkan şen sağ kanattan formsuz hakan baltayı düğümleyip orta açtı, ortada sercan vurmasın diye topu kesen defans, birden evliya gibi ortamda biten ivan ergiç'i boş bırakınca penaltı noktasından topa tsubasa gibi vuran ergiç skoru 1-0'a getirdi..

galatasaray'ın morali bozulmuştu. ama korner atmaya devam ediyordu. barış ardanın koşu yoluna top bırakıyor, ama arda yetişemiyor, yetişse bile kontrol edemiyordu. arda iyiden iyiye sağ kanat oyuncusu olmuştu ve bunu maçı izleyen 20 milyon kişi görebiliyordu.. ama işte kulubedeki iki delikanli buna vakif değildi. oysa ki elano dünya kupasında kanat oynamış, çok da güzel oynamış bir topçuydu. yurdun çeşitli kahvelerinde, afyon emirdağ'da, merzifonda, izmir çamdibinde, istanbul alibeykoyde düşünce "al elonoyu, koy kanata, geçir kewell'i baroşun yerine, al ardayı kanata" şeklindeydi.. ama işte 1 senede tek bir alt yapıdan oyuncu cikarmayip "transfer olmadı" diye ağlayan rijkaard duymuyordu bunları.. sivas'a mağlup olurken, bursaspor'a yenilirken, avrupada tokezlerken karsındaki takimda sanki pele var maradona var..

her neyse.. ilk yarının son dakikasinda volkan şen bir rugby oyuncusunun yere düştükten sonra "aman top gitti altımdan" hareketini yapması gibi topu elle alıyor, "atıldım eyvah" derken hakem volkan'ı oyundan atmıyor (çift sarıdan) ve galatasaray kanaatimce maçı orada kaybediyordu.

ama yine de ikinci yarıda bir sürü korner atmaya devam etti. olmadı da olmadı. baroş kaçırdı, sarp kaçırdı, kewell vuramadi, ivankov kurtardı. ne oldu bilmiyorum ama geçen senelerde aydın'a çarptırıp gol yiyen ivankov bu maçta menapoz rahibe çişi döküp büyü mü yapti kale direklerine bilmiyorum ama gol girmedi işte.. en sonunda, ivan ergiç bir tane daha çakınca maç 2-0 bitti..

maçın ardından öncelikle şunu söylemek isterim, bursaspor sevinirken ışıkları kapatıp müzik açan yönetimin küçük beyinleri beni utandırıyor.. arda'nın o kanatta etkisiz olduğunu gördüğü halde oyuna devam eden ve atak plani cuvalladığında değiştirmeyen rijkaard'a bu noktada güvenim kalmadı. adnan sezgin'i transfer yüzünden eleştirenler rakiplerde pele'nin, maradona'nın olmadığını bilmeliler.. bu takımdaki b8 barış ve ayhan bile hüseyin cimşirden, ivan ergiçten deneyimli yetenekli topçular, ama sahaya baktığında onların mucadelesinin yanına yaklaşamıyorlar. bunun yegane nedeni teknik heyet.. ben yönetimin yerinde olsam, maç esnasında, değişik yurt kahvelerine kamera koyar, yarın da izlettiririm takıma bunları.. senin maçını şebinkarahisarda, yüksekovada heyecanla izleyen, tüm hafta iple çeken, hayatının ufak mutluluklarını senin kazanmana adayan insanlar varken boyle sorumsuz oynama hakkın yok.. kötü oynama hakkın var ama mucadele etmeme hakkın yok. o hüseyin cimsir topa nasıl kafa sokuyorsa sen de sokacaksın, çünkü ankara polatlıda bir çocuk babasına kendini ancak senin maçlarını izlerken dinletebiliyor..

2010 Galatasaray: 2 - Karpaty Lviv: 2

Perşembe, Ağustos 19, 2010 zaman: Perşembe, Ağustos 19, 2010




2010 yazında memleketin dört bir yanı evet ve hayır şaklabanlığı ile 35 derecede kavrulurken, arada futbolun yeşil çimlerine 90 dakika bakmak mükemmel oluyordu. ama memleketin fukara galatasaraylıları çim kokusunu statta değil ancak çakma "kır düğünlerinde" alabiliyorlardı. 35 liraydı eski açık biletleri çünkü. `looking for eric` de manchester unitedlı fukara taraftarın geldiği yerdeyiz.. oraya maçı evinde izler gibi izleyecek olan taraftarlar gidiyor bu fiyatlarla.. çünkü biliyorsunuz maç biletleri pahalandıkça tribundeki taraftar azalır, seyirci artar.. ve o seyircidir ki maçın ilk yarısında 2-0 mağlup olursanız arkanızdan "sabrımız taşıyor, adam gibi oynayın" diye bağırabilir..

işte bu ahval ve şerait altında 19 ağustos 2010 günü yeryüzü cehennemi mecidiyeköyde oynanan ve galatasaray'ın rijkaard yönetiminde ender yaptığı geriden gelerek toparladığı ve en azından ufak bir kırıntı bıraktığı musabakadir.. her şeye rağmen seviyoruz bu kahpe oyunu..

ama kuralar çekildiği gün endişe etmiştik başta. şahsi adıma üstüm çıplak bir şekilde ekmek arası yoğurtlu kızartma yerken kuralara tanıklık etmiş, evvelki sene başımıza gelen ukraynalı metalistin ne kadar manyak olabileceğini tecrübe etmiştik. ukrayna dersin, ahvadımız sivastapolu top yağmuruna tutmuş, allah allah demiş aman vermemiş dersin, ama adamlar bizim tıfıl futbolcularımıza cevval oynayabiliyor. her neyse iftarlar yapılmış, stada giden gitmiş, teravih'e gidecek olanlar bluetooth aparat ile "teravi kılarken maçı dinlerim" diyip imam'a görünmeyecekleri bir yerde namaza divana duracaklarken saat 21 gibi musabaka başladı.. (yurt çapında teravih namazında maç dinlerken yakalanan 37 mümin'in namazlarının sevapları iptal edilmiştir..)

galatasaray'ın bu sene takıma transfer ettiği birbirinden kötü saç traşlı iki oyuncu, serdar özkan ve ali turan ilk 11 de kendilerine yer bulurken, geçen senenin kadrosundan değişik olarak bir tek forvette mehmet batdal vardı. rijkaard'a yapılacak yegane bir eleştiri varsa, o da koca bir sene başında durduğu takımda ali turan ve serdar özkan kadar yetenekli (yani illaki vardır) gençleri altyapıdan üste çıkartamamasıdır.. eminim yahu a2 takımda var ali turan'ın yapacağı işleri yapacak genç hem de daha güzel traşlı..

her neyse hakemler "beyler hazırsak başlıyoruz" diyip maça başlarken galatasaray'ın taktik belliydi. rijkaard ingilizce olarak "ayhan, sarp, ali siz hızlı tek paslarla oyunu açıyorsunuz. adamlar topu almak için size bastıklarında topu ileri atıyorsunuz" diyor, ama tercüman mert çetin "ayhan, sarp, ali adamlar size pas yaptıklarında siz hızlıca onlara pas yapıyorsunuz sonra topu almak için ileri atlıyorsunuz" demişti. ben rijkaard gibi bir teknik adamın bu kadar kapasitesiz bir orta sahasının olduğunu görüp böylesine bir taktik verebileceğine inanmıyorum çünkü.. galatasaray tüm ilk yarıyı bu taktikle harcayacaktı.

daha 10 dakikada sarışın ukraynalı çocuk 20 sene evvel doğsa şimdiye kozmonot olacak kuznetsov aykutla karşı karşıya kaldı.. aykut'un viking böğürttüsüne kanan kuznetsov topa önündeki forma reklamının hakkını vererek "zik" gibi vuruyor top gimaya kadar gidiyordu (ali sami yen'i bilenler için söylüyorum)

34. dakikaya kadar maçta bir halt yoktu.. aynı saatlerde dsmartta olan "kurbağa ve prenses" bile daha eğlenceli bir 34 dakika sunabilirdi bize ki az önce topa "zik" gibi vuran kuznetsov bu kez arka direkte affetmiyordu.. bundan 10 sene evvel avrupada maç yaparken "her sene böyle milan'a da böyle" diye tezahurat yapan taraftar şimdi "yuh be" diye takımına sövüyordu.. bu dakkadan hemen sonra kameraların, düğünde köylünün yeni gelin'e devamlı bakması gibi baktığı baroş hemen oyuna giriyordu kardeşimiz batdal'ın yerine.. kapalı üstten birisi "sanki batdal'a top geldi de atamadı çocuk" diyor, bir incici piç de "adam haklı beyler" diyip tribundeki diğer jargon bilenlere kahkaha attırıyordu..

tüm bu tantanadan çok değil 5 dakika sonra yine arka direkte bu kez hakan balta'nın folklör oyuncularının "gögsüme vura vura ley cürüttüm sol yanımı" hareketleri tarzında bir hareketle topu karşılamasını becerememesiyle, yine arka direkte zenjov topu ağlara gönderiyordu.. maç 2-0 olmuştu ve golden sonra ekrana gelen adnan polat'a yurt içinde, yurt dışında ve yavru vatan kıbrısta küfrediliyordu.

maçın ilk yarısı biterken tribunlerden "adam gibi oynayın sabrımız taşıyor" tezahuratları yükseliyordu. tüm bir ilk yarı boyunca doğru düzgün tezahurat yapmayan taraftarın takımın moralini iyiden iyiye bozan bu mafyavari tehdit tezahuratları mustahak bu galatasaray yönetimine.. ön eleme maçında fanatik taraftarların girdiği kale arkasının biletlerini bile bu kadar yüksek tutarsan takımı seven değil, başarıyı seven adamlar dolar tribune ve böyle de bağırırlar..

her neyse.. ikinci yarıda arda daha çıkış tünelinde "beyler bildiğimiz gibi oynuyoruz" diyip takımı ateşliyor, hakkatten de galatasaray ikinci yarıda, ilk yarıda olmadığı kadar istekli oynuyordu.. "ya bu adamlar yetenekli, yetenekli olmasalar bu kadar üzülmem" diye iphone'undan twitter'a mesaj geçen delikanlının telefonu daha 59. dakikada kewell'in ortasına kral baroş'un bekletmeden, penaltı noktasının 2-3 metre sağından vurduğu topun gol olmasıyla yere düşecek, artık tüm maç boyunca bu delikanlı cep telefonunu arayıp duracaktı..

daha 30 dakika vardı ve galatasaray taraftar ikinci golun geleceğine emindi. ki baroş un roveşatası iska geçiyor, servet'in kafası direkte patlıyor ama gol ancak 86. dakikada kewell'in sol kanattan neredeyse sıfıra inip yerden ortaladığı topa baroş'un vurmasıyla geliyordu.. 2-2 olmuştu bu da yeter diye bakıyordu yurt sathında çoğu galatasaraylı.. kahvelerde, iki televizyonlu yerlerde fenerliler hop oturup hop kalkarken, illa ki "heralde bursadan gol haberi aldılar eki eki" esprisi yapılıyor, servet kaleciye faul yaparak bir gol atıyor ama tabii ki sayılmıyor, ve maç böyle bitiyordu..

gerçektende de galatasaray bu takımı çok net yenebilir orada.. yeter ki gerçek galatasaray gibi oynasın. hepsinde var yetenek.. yeteneksiz çocuklar değil, bugun bir barış özbek bile (ki b8 diye analım kendisini) nereden baksan senden benden yetenekli topçu.. yeter ki oynasın.. yeter ki istesinler.. bu oyunu, futbolu durduk yere içimizi üzüntü ve mutluluk ile doldurduğu ve bir şeyler için umut bağlattığı için seviyoruz..

İzmir Atatürk Stadı

Pazar, Ağustos 15, 2010 zaman: Pazar, Ağustos 15, 2010

izmir'de atatürk stadi'na ragmen futbol seyircisi, futbol izlemekten zevk alan insan varsa, bu türklerin ne kadar manyak oldugunun gostergelerinden birisidir bence.. insani futboldan soğutan bir stattir izmir atatürk stadi.. tarihindeki en büyük gününü 89 yilinda galatasaray steueau bükreş maçında yaşamış olmasina ragmen o maç'ın kamu tarafindan hatirlanmamasının da yegane nedenidir..

ben bu statta nereden baksan bir 30 maç izlemişimdir.. ama bir tanesini bile hatirlamişligim yok. devamli olarak gol görememe, oyuncu görememe, top gorememe hatta sahayi görememe gibi durumlarla boğuşursunuz. kış vakti feci rüzgar alır, izmirin en soğuk yeri plakasi kapisina iliştirilmiştir bu yüzden.. atatürk stadi cehennemin 9. kati gibidir.. öyle felakettir ki, istanbul atatürk stadi yaninda cennet gibi durabilir.. bu arada bi stat'a atatürk ismini koycaksanız, stadi güzel yapin arkadas yahu.. bu ne be.. her atatürk stadi birbirinden dandik..



dün beşiktaş maçında başımıza gelenlerle iş çığrından çıktı artık. ciddi manada dava açmayı düşünüyorum gençlik ve spor genel müdürlüğüne.. tüketiciysem, bu memlekette insanca hizmet görme hakkım var sanırım? ki şunu alenen demeliyim, bu sahada hala ve hala futbol maçı yaptıran adamların halkını falan sevdiği yoktur.. bu stadda maç yapılan süper lig süper falan değildir.. ne girebilirsin, ne çıkabilirsin, ne sahayı görebilirsin.. buca stadına, altay alsancak stadına yetersiz diyen insanlar bu sahanın neresini yeterli bulabildiklerini merak ediyorum.. işte bu yüzden dava açmak, 1 lirada olsa bir tazminata koşmak istiyorum. bu konuda bana yardım edebilecek izmirli avukat varsa ulaşmasını dilerim (twitter hesabim twitter.com/azuth)

aleni olarak üzerimizden para kazanılıyor. bu saha düzelene kadar, izmir'e insanca girebilecek, insanca çıkılabilecek, insanca arabamızla ayrılabileceğimiz bir stat yapılana kadar oy moy vermem ben.. kim ki futbol severdir izmirde, peşimden gelsin. her seçim günü atatürk stadı gözlerinin önüne gelsin yatsın uyusun.

2010 bucaspor - beşiktaş: 0 - 1

Cumartesi, Ağustos 14, 2010 zaman: Cumartesi, Ağustos 14, 2010

dünya kendi ekseni etrafında üzerindekileri hiç umursamadan bir topaç gibi dönerken, dünyanın bir tarafında müslümanlar gösteriş içinde dev gibi saat kuleleri dikiyor, diğer tarafında bir zeytin ile sahur yapıp oruç tutmaya çalışırlarken, meksika körfezi siyaha boyanmış, amerika 11 eylül'ün anılarının üstüne cami dikmeye hazırlanıyor, türkiye tam gaz referanduma gidiyordu..

iş bu ahval ve şeraitte izmirdeki futbol yetkilileri yaklaşık 20 bin kişiyi insanlık onurlarına uygun olarak ne bir stat'a sokmayı başarabiliyor, ne de çıkartabiliyordu.. bir şehir 7 sene süper lige alışkın olmayabilir, böyle bir organizasyonu senede bir yapabilir ama allah aşkına birisi bana başımızdaki yöneticilerin cahil olmadığını, halkına izdirap çektirmekten zevk almadığını söylesin. 21. yüzyılda yaşanan insanlık dışı muameleyi ben izmir'e, türkiye'ye zinhar yakıştıramıyorum..

oysa ki herşey güzel başlamıştır. bir festival havasına bürünmüştü izmir sokakları ve allahsız bir şekilde oruç yeniyordu alsancakta.. siyah beyaz renge zaten altay yüzünden meftun olan alsancak semti sağında solunda onlarca, yüzlerce, binlerce beşiktaşlıyı ağırlamaktan mutluydu.. saat 7:30 gibi stada geçiliyor, biletler alınıp içeri girilmeye çalışılıyordu..

daha dakika bir stada iki kişinin yanyana geçemeyeceği, bir kapıdan giriş yaptırılıyorduk.. daha oradan pişman olunmuştu zaten arkadaş nazına bir galatasaraylı ve altaylı olarak maça beşiktaş tarafından seyir edileceği konusunda.. insan bu tarz ızdırapları ancak sevdiği şeyler için çekebiliyormuş. o kapıdan geçip kale arkasında tam tamına 2 saat 15 dakika giriş sırası beklerken, arada tezahuratlara katılmakmış o acıyı çeken.. insanların sinirleri geriliyor "araya kaynak yapan fenerli olsun" diye tezahuratlar "sikilmiş kaynakçı"ya kadar uzanıyordu saatler geçtikçe.

hayır orada aradığın, üzerinde sahaya atılabilecek cisim yokladığın adam, eğer tribune atılacak bir şey sokabilse, ve onu sahaya atabilse tebrik etmen, derhal disk, cirit, gülle, çekiç atma olimpiyat takımlarına alman gerek arkadaş.. tribunun en önünde olsun diyelim, saha ile tribun arasında 40 metre mesafe var.. 40 metre bugun çekiç atmada dünya rekoru..

haspelkader girebildik maça.. dünyanın en sikko yerinde ara basamakların hemen kenarında bir yere sıkıştık maçı izlemeye başladık.. 7 numaranın quarisma olduğu, sarışın çocuğun guti olduğunu çakozlamıştık ama buca konusunda pek bir bilgimiz yoktu. zira şehrin takımı 20 oyuncu transfer etmiş, bilinen yegane oyuncu "tomas" olmuştu..

ilk yarı mersinli tarafına karşı beşiktaş saldırıyor ama tomaslı buca savunması izin vermiyordu. aynı zamanda bobo ve nihat forvette etkisiz kalıyor, küfürler tribunde duyulmaya başlıyordu. zaten kimsenin maçı görebildiği falan yoktu. o yüzden bir noktadan sonra bucalıların tezahuratları ıslıklanmaya, beşiktaş tezahuratları yapilmaya, ve sağda solda maça gelen izmirli/beşiktaşlı kızlara puan verilmeye başlandı.. bu noktada tüm izmirli olup, istanbul takımına karşı izmir takımını tutmayan insanlara seslenmek istiyorum "yapmayın" o çok sevdiğiniz istanbul takımı sizin için gelmiyor bu şehre.. siz ızdırap çekerken kapıda ruhu bile duymuyor. oysa izmirde bir takım tutsanız, izmirin takımını bizansa karşı destekleseniz hepsi gelecek.. her sene gelecek. ve bu iğrenç stat yerine daha iyisi yapılacak, insanca maça girip çıkabildiğiniz bir stat olacak..

ama işte izmirli beşiktaşı destekliyordu. yarın fenerbahçeyi, galatasaray'ı destekleyeceği gibi.. ben ki galatasaray'ı tüm kalbimle seven bir adamım, bugunden yazayım yarın bucaspor galatasaray ile oynarsa, galatasaray'ın yediği tek gole üzülürsem namussuzum..

her neyse devre arası oluyor, karanlık, ıssız tuvaletlerde kaybolmamak için kimse tuvalete gitmiyordu.. ki zaten gitmenin de imkanı yoktu ki 20 bin kişi kale arkasına alınmış, orası dolunca yan taraf açılmış ve beşiktaşlıların bi kısmı açığa geçmiş, bunu karşıdan gören bucalılar "biz de isteruk" deyip çitleri yıkmaya çalışınca onları da kapalıya almışlardı..

ikinci yarı başlarken sanayi tarafında bobo gidip golünü çok şık bir şekilde attı. tribun yıkılıyordu. eminim ki tüm o ızdırap ve gelecek ızdıraplar o golle unutulmuştu. ama işte biz unutamıyorduk. buca bir gol atmalıydı..

sol kanattan arap giriyor, ama topa vuramıyordu bir türlü. zaten onun koşup da gol atanına adebayor, martins falan deniyordu dünyada.. bizimkisi bildiğin "arapti".. tribunlerin çeşitli yerlerinden "bülent başgaaaan amuğaaa goduuuk" diye sesler yükselirken bucaspor'un uzaktaki bir oyuncusu beşiktaşlıya karatekid hareketi yapmaya çalışıyor biz olayı görüp tipleri göremediğimizden kırmızı kart pozisyonunu haklı bulup yerde yatan oyuncu için üzülemiyorduk.. zira necip yerde yatıyorsa bu beşiktaşlıları sevindirecek bir gelişme bile olabilirdi..

her neyse maç biteyakın anons geliyor "bucaspor taraftarları önceden çıkacak siz beşiktaşlılar bekleyin" deniyordu.. mına kodumun atatürk stadında ne zaman maç izlesem bekliyoruz zaten.. bi de buca olsun karşıyaka olsun çakıyor bize tüm bekleme süresince "abi şehmuz o golu atsa bitcek" muhabbetine giriyorduk.. ama işte beşiktaşlılar beklerken keyifliydi.. 5 dakikada bir "avrupada böyle değil" geyiği dönse de katlanıyorlardı..

bir saat sonra çıkabildik, arabayı mersinli tarafındaki bir ara sokaktan alıp eve dönmeye niyetlenmiştik ki bir saat daha trafikte bekledik..

hayır arkadaş, 50 bin kişiye insanca maç izlettiremiyorsan, 50 bin kişilik yapma o stadı. kapat bölümlerini "ben ancak 10 bin kişiye insanca hizmet verebilirim" de.. ama yok işte. halk köpek, halk sefil, halka her şey mustahak.. yazıklar olsun böyle düşünen tuzu kuru, mersedes arabalarla maça gelip eskortlarla ayrılan üst düzey futbol yönetimine.. marka değeri diyip duruyorlar, ama şu stadı buca arenadan daha hazır daha iyi görüyorlar.. bravo..

ayrıca son olarak şunu da diyim, tüm gün güneş gören bir yerde çim ekemiyorsanız, daha niye statların sahipliğini yapıyorsunuz ki?

OFK Belgrad - Galatasaray: 1 - 5

Perşembe, Ağustos 05, 2010 zaman: Perşembe, Ağustos 05, 2010

http://i.milliyet.com.tr/SonDakikaHaberGaleriler/2010/08/05/ofk-belgrad-1-galatasaray-3-mac-devam-ediyor--770176.Jpeg

Belgrad’dır derler bir gavur şehri vardır. Kışın soğuğu öyle bir vurur ki benim diyen koyunun yünü insanın dişlerinin zıngır zıngır titremesine mani olamaz. Ama yüz yetmiş çeşmesinden, üç bin kuyusundan derelerinden ırmaklarından akan sular serinletir insanı. Kızlarının yüzüne bakmaya doyamasın, havasının suyunun yüzü suyu hürmetine rabbulalemin eşsiz yaratmıştır.

İşte Belgrad böyle bir şehirken bizim Galatasaray’ımıza birden kurada belirmiş, kura sonuçunda istanbul’da ilk maç yapılmış, o maçın bir dakikasından sonra bizim çocuklar “yendik heralde beyler” diyerek maçı koyverince iki sıfırdan iki – iki oluvermişti maç. Bir endişe amme halkı sarıvermişti. Zira belgradlı taraftarların istanbul’da bile golden sonra birbirlerini ısıracak kadar yamyam olmaları, oradaki partizan gibi takımların ortamı nasıl cehenneme cevirebileceğini biliyorduk. Galatasaray kesin atlayamayacaktı bu turu ve Avrupa defteri erkenden kapanacaktı bu sene.http://i.milliyet.com.tr/SonDakikaHaberGaleriler/2010/08/05/ofk-belgrad-1-galatasaray-3-mac-devam-ediyor--770162.Jpeg

Zaten iki iki maçı, mal bulmuş mağripli gibi gören OFK Belgrad takımı da kendinden geçmiş, takımı bir haftadır kampta tutar olmuştu. O kamp ki kaç tane PES 2010 kolu kırıldı bilinmez artık.. Velhasıl maçtan bir gün evvel de Fenerbahçe şampiyonlar ligine havlu atınca Galatasaray taraftarlarını aldı mı bir heyecan. Kimse ağzının tadıyla Fenerbahçe ile dalga geçemiyor, Perşembe saat 6 gibi başlayacak maç sonuna bırakıyordu her şeyi.

Bu endişe içinde maç başladı. Belgrad takımı, sahanın çimlerini Belgrad ormanları ayarında tutarken Sabri’nin tüm gençliğini o ormanlarda piknik yaparak “beyler hadi minyatür kale” diye girişkenlik yaparak geçirdiğini bilmiyorlardı. Ama bir kozu daha vardı OFK’nin o da güzel sırp kızlarını tribünün en görünür yerlerine koymaktı. Ama Allah için namuslu çocuklar Galatasaraylı çocuklar. Bir kez olsun dönüp “vay vay vay” diyerek bakmadılar.

Maçın daha ilk dakikalarında Galatasaray turu geçmeye niyetli gibi oynuyordu. 12. Dakikadaki Mustafa Sarp’ın kornerden gelen topun Hakan Balta’nın kafasından sekmesiyle, yine kafayla ağlara gönderdiği golden evvel de net pozisyonlar yaşamıştı Galatasaray. Birinci gol gelince erken bir rahatlama oldu. Hop 10 dakika sonra ikinci golü de Galatasaray tarihinin en sevilen insanlarından birisi olmaya gün be gün yaklaşan büyücü atıyordu.

Galatasaray iki sıfırdan sonra yine safsaklıyor, lucas neill’in “hocam ofsayt” demesine rağmen sağ çaprazdan top Galatasaray ağlarına gidiyordu. Bir futbolcudan çok dil tarih fakültesinde asistan tipinde olan Aykut olayı muhakkak ki diyalektik olarak inceleyecek, hangi güçlerin neticesinde sentez olarak golün geldiğini izah etmeye çalışacaktı.

Mırın kırın ederken ilk yarı geçiyor, maçtaki en muhteşem şey prekazi oluyordu. Öyle ki alışana kadar kendisinin “sen istiyor tüm geje, ben alacak duj ve 100 öro” şeklinde konuştuğunu düşünsek de acaip gönül adamı olduğunu anlıyorduk. Galatasaray’ın tüm Avrupa maçlarında prekazi yorumcu olmalı bence. Fevkalade kalender ve içten bir abimiz.

Her neyse ikinci yarı Belgrad’ın gazlanması ile başladı. Aykut zor topları çıkartırken Galatasaray pek oynamıyordu açıkcası. Orta saha dağılmıştı en azından. Ama işte Kewell’ın düşürülmesi ile penaltı kazanılınca büyücü maçı üçlüyor, ardından Pino’nun ortasıyla Arda enfes aşırtma bir gol atıyordu.

Normalde bir maçta beşinci gol atılacaksa ve bu gol oyunu beş – bir’e getirecekse pek sevinmez insan. Ama iş kardeşi gibi sevdiği bir oyuncunun, memleketlisi Mehmet Batdal’ın golüyse değişiyor. Eminim ki bizim evde bağırdığımız gibi bir çok İzmir evinde, balkonunda mehmet’in golünde bağırıldı. İlk resmi golünü atan Mehmet Batdal’ın son gölü olmayacak inşallah.

Velhasıl Galatasaray sıradan ama kontrollü bir oyunla maçı kazanmasını, taraftarlarının Fenerbahçe ile rahat rahat dalga geçebilmesini sağladı. Rıdvan dilmen de gelsin Galatasaraylı olsun gari. Fenerbahçe çekilir mi bu saatten sonra?